Kim bilir hangi acı, hangi öfke...

Yavaşça araladı perdeyi, bir ekranda oynuyordu herşey yasaklı belki de suçlu. İhanetin gölgesinden izlercesine öfkeliydi tüm olanları. Ondan geriye birşeyler kalır mı diye düşünürken; parladı gözleri. Tam çekmek üzereydi ki tetiği, yıldırımlar çaktı uykusunun ortasında. Uyandı, bir süre düşündü az önce sahtece yaşananları. Sonra eskimiş, yırtılmış yorganını üzerinden atıp kalktı yataktan gecenin bir vaktinde. Üzerine giydiği kalın giysilerinden dışarı çıkacağı anlaşılıyordu. Kapıya yöneldi gözleri, elini tam uzatmışken kapıya birden aklına bir şey geldi. Döndü yastığının altında bulunan sigarasını ve babasından hatıra çakmağını alıp tekrar kapıya yöneldi. Çıktı dışarı, yürümeye başladı. Karanlık sokakların sessizliğinden, uyuyan pencerelerden umarsız şekilde devam etti, dakikalarca... Nereye gittiğini kendisi bile bilmiyordu, öyle ki; evinden çok uzaklaşmış, belki de bu yerlere daha önceden hiç adım atmamıştı. " Gidince upuzun yollar gibi giderdim, sonra şehirler uyur kalbim örselenirdi " diye mırıldanıyordu attığı adımlar eşliğinde. Bir zamanın geçmeyen saniyelerine küfrediyor, kendine kızıyor ya da daha başka bir şey. Aniden durdu; siyah, hemen kaşlarının hizasında bulunan şapkasını yavaşça kaldırdı, ardından başını. Gözlerini sanki korkarcasına kapatmıştı. Derken açıldı gözleri; karanlığın en hüzünlü yanına bakarcasına büyüdü. Karşıda koca bir nehir. Neden gelmiş olabilirdi ki buraya gecenin sabaha en yakın olan bu saatinde? Kocaman bir taşın üzerine oturdu etrafı izleyerek, elini cebine attı. Az önce yastığının altından aldığı sigarasını ve babasından kalma çakmağını çıkardı. Sigarayı ağzına götürdü, elleri titriyordu; belki soğuktan, belki korkudan. Sigara düştü yere ağzına ulaşmadan. Almak için hiç zahmete girmedi, paketinden bir yenisini çıkardı. Tekrar dudaklarına götürdü sigarayı, çakmağı ateşledi. Sigaranın vermiş olduğu hazla bir türkü tutturdu sessizce. Ona acı çektiren ne varsa hepsine saydı, sövdü... Bu geceyi burada, bu büyükçe kayanın üzerinde geçireceği belliydi. Üşüyordu, ama yine de kararlılığı yüzündeki tatlı öfkeden hissediliyordu. Uzunca bir bakışla daldı gözleri ve yine uzun bir süre sonra açıldı. Güneş merhaba diyerek ışıdı gözlerinde. Tutsaklığın en çirkin yanıyla söylendi bir süre. Hayatın anlamsızlaştığı bir gecede; bilinmez bir rüyadan uyanıp karanlıkların ortasına doğru yürürken, neler yaktı içini kim bilir. Kim bilir kaç bin acı alev aldı da, onu sıcacık yatağından kaldırdı ve soğuğun buz kestiği havada saatlerce bekledi...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder