Yalnızlıktan Bir Mesaj

Yalnızlık hakkında büyük alman filozof Schopenhauer kadar tecrübem ve bilgim olmasa da bu olgunun zayıf bir taslağını yapacağım. Bu metnim basit bir önermeyle başlıyor: yalnızlığın sanıldığı kadar acı verici ve kazançsız bir durum olmayabileceği içgörüsü ile. Siz de eğer yalnızlığı melankolik ve üzüntü dolu bir his olarak görenlerdenseniz, bu mantıksal katılığa ironik bir eleştiri getirmek için izin istiyorum. Günümüzde kaygı ve endişelerimizden arınmak, yalnızlıktan uzak durmak çok kolay; ancak yalnızlığın aslında bir mutluluk olduğuna inanmak belki de hiç olmadığı kadar zor. Şimdi eğer izin verirseniz ve yapabilirsem, yalnızlıkla birlikte hayatımızın üzücü bir şekilde ikiye bölünüşü ile ilgili nedenlerine bakmak istiyorum. Neden bu yalnızlık krizlerimizin kurbanı oluyoruz; sessizce yastıklarımıza gömülmüş ağlarken? Bunun nedeni yüksek olasılıkla yalnızlığı kurnazlıkla bertaraf etmek ile ilgili veya Freudyen bir bakış açısıyla değerlendirirsek eğer; insanın doğasındaki arzu ve bitmek bilmez isteklerinin yanında, korku içgüdüsüyle enkazlaşan ruh ve zihin, tüm bunların patolojik sonuçlarından biri olarak bu yoksunluğu yalnız kalamama istenci ile bastırarak gidermeliydi. Fakat sormak istediğim soru şu; ne sebeple yalnız kalabilmeyi varlığımızın değişmez, vazgeçilmez niteliklerinden biri olarak kabullenmeyip, tam karşıt bir durumla kendimizi baş başa bırakma eğilimindeyiz? İnsan kendini yalnızca Freud evreninde görür de kendi hür benliğini yok sayar ise; tek doğruyu mu yapmış olur?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder