Can Dündar Sözleri

O yokken “hayır sevmiyorum, unuttum” deyip, onu görünce elin ayağın birbirine dolanıyorsa; aşıksın işte..

Duymak istediklerini değil, duyman gerekenleri söyleyebilme cesareti olan insanlar olmalı yanında..

 Sarhoş şaraptan bıktı, şarap kadehten taştı, inkılâp Marx’ı aştı.

 Hayat ne güzel olurdu, insan hem ‘aşık’ hem de ‘sadık’ kalmayı becerebilseydi..

 Ölmek için doğmuştur ya insan; o yüzden her yağmur sonrasi toprak kokusunu sever .

 Eskisi gibi olsa aşklar..Kız, sevdiği erkeğin elini tutmaya utansa.. Erkek, sevdiğinin gözlerine bakmaya kıyamasa.

 Gerçekten’ Seviyorsan, Mesafeler Anlamını Yitirir! Ne Bakabilirsin Ne De Dokunabilirsin; Ama Hep Hissedersin…

 Bazen Ne Onunla Yapabilirsiniz, Ne De Onsuz. Ne Terkedebilirsiniz, Ne De Yeniden Sevebilirsiniz; Sürünür Gidersiniz .

 Çocukken Yarın Neler Oynayabiliriz Diye Düşünürdük, Şimdiyse Yarın Hayat Bize Hangi Oyunu Oynayacak Diye Düşünüyoruz.

Unuttum Dersin Çevrendekilere; Ama Unutmadığını Bir tek Sen Bilirsin. Aşk Öyle Bir şey Işte Gitse Bile Unutamıyorsun Yine.

Belki Kimse Olmayacak Senin Gibi; Ama Sende Olmayacaksın Eskisi Gibi.

 Ne Garip.. İnsanın Hayatı Soruyla Başlayıp, Soruyla Bitiyor: Adını Ne Koydunuz ? Merhumu Nasıl Bilirdiniz ?
Hiç Dokunmadığın Birine Aşık Olabiliyorsan, Işte Sen Aşkı Hak ediyorsun.

Çok Sıkkın.. Bıkkın.. Gergin.. Üzgün.. Yorgun.. Olsak Da Hala Yaşıyoruz, Çok Şükür.

 Yanında Seni Isıtacak Biri Varsa, Üşümek Gerçekten Güzeldir.

 Sıcak Bir Ele Ihtiyacın Olduğunda Diğer Elini Tut. Kimseden Fayda Yok Bu Devirde!

 Seyahatta Cam Kenarı Sanki Yalnızların Yeridir. “Çünkü Aslında Orası, Başını Koyacak Omuz Bulamayanlar Içindir.

 Kadınlar Kendini Güldüren Erkekten Hoşlanır Sözü Yalandır Unutma. Çünkü Kadınlar, Sadece Hoşlandıkları Erkeklere Güler Aslında.

 Eskiden İnsanlar Sevilir, Eşyalar İse Kullanılırdı. Gün Geldi Eşyalar Sevilir, İnsanlar Kullanılır Oldu.

Kafasını Çalıştıranların Kafasını Koparırken, Kalçasını Çalıştıranları Baş Tacı Eden Bir Ülkeden Ne Bekleyebiliriz Ki.

Gerçekten Seviyorsan Eğer, Mesafeler Anlamını Yitirir. Ne Bakabilirsin Gözlerine Ne De Dokunabilirsin; Ama Hep Hissedersin.

 Seni Ölene Dek Seveceğim Boş Laf! Ben Seni Sevdikçe Ölmeyeceğim.

 Tamam, Beni Sevmesin; Ama Hiç Kimse Ona Dokunmasın.

Anlık Yaşıyoruz Bir Yerde, Hemencecik Gönülden Seviyoruz ! “Anlık Da Olsa Sevmek Güzel De, Yoksa Kendimizi Mi Kandırıyoruz.

 Bakakaldım Peşinden ; Ne Gözümü Alabildim, Ne Göze Alabildim…!

Ve Aşk; O Omzuna Yattığında, Rahatsız Olmasın Diye Kılını Bile Kıpırdatmamaktır.

Duymak Istediklerini Değil, Duyman Gerekenleri Söyleyebilme Cesareti Olan Insanlar Olmalı Yanında .

Hayat Ne Kadar Güzel Olurdu; İnsan Hem ‘Aşık’, Hem De ‘Sadık’ Olmayı Becerebilseydi.

 Erkek Adam Ağlamaz Denir Ya, Sakın Inanma ! Unutma Ki, Erkek Adam Ağlamayan Değil, Bir Kadını Ağlatmayandır Aslında.

 Hayat Ne Garip Değil Mi ? Birisi Arabamı Hazırlayın Diyebiliyorken, Diğeri Abi 25 Kuruş Eksik Binebilir Miyim ? Diyor.

 Bazen Insan; Ben Iyiyim” Dediğinde Gözlerinin Içine Bakıp Iyi Değilsin Biliyorum Diyecek Birine Çok Ihtiyaç Duyar.

Aşk Sevmesini Bilen Için Vardır Ve Karşılıksızdır. ‘Ne Kadar Seversen O Kadar Severim’ Gibi Düşünmek Aşk Değil, Tüccarlıktır!

Eğer Bir Kadının Gerçek Aşkı Olmayı Başarabilmişseniz; Çok Şanslısınız, Çünkü Sizin Için Hayat; Asla Sıradan Olmayacak.

Can Dündar Sözleri

Eğer ‘unutmak’ 7 harfi yanyana getirmek kadar kolay olsaydı, biz de 5 harfi yanyana getirip ‘mutlu’ olurduk..

Hayattaki en güzel şeyin çocukluk olduğunu bile bile neden ‘Büyüyünce ne olacaksın?’ diye sorarlar ?

Sırf sevgilinin yüzü gülsün diye, bazen saçmalamayı göze almaktır “aşk”…

Eğer bir kadının gerçek aşkı olmayı başarabilmişseniz; Çok şanslısınız, Çünkü sizin için hayat; asla sıradan olmayacak

Hayat ne garip..insanın hayatı soruyla başlar ve soruyla biter: ‘Adını ne koydunuz ? Merhumu nasıl bilirdiniz ?

Sonunda üzülmemek için aşık olmayanlar, tuvalete gitmemek için yemek yemiyor olmalı.

 Kafasını çalıştıranların kafasını koparırken, kalçasını çalıştıranları baş tacı eden bir ülkeden ne bekleyebiliriz ki…

 Ne ikna edici bir intihar girişimidir, şimdi seninle göz göze gelmek!

 İki kadın birleşince dedikodu yapar diyen erkek, başka bir erkekle kafa kafaya verince atom altı parçacıkları mı tartışır ?

 Yeterince dürüstseniz, fazlasıyla aşık ve gercekten seviyorsanız; Hazırsınız demektir: artık mutsuz olabilirsiniz.

İyi bir kalça sahibi olmanın, iyi bir kafa sahibi olmaktan daha fazla prim yaptığı bir ülkede, hiçbir şey daha ileriye gitmez. .

Erkek Adam Ağlamaz Denir Ya, Sakın İnanma ! Unutma Ki, Erkek Adam Ağlamayan Değil, Bir Kadını Ağlatmayandır Aslında..

 Sevgili dediğin güzelliğiyle seni kendine aşık eden değil, sana kendin olabilme şansını verendir.

Aşk erkeğe yakışır, kadın zaten aşktır.

 Aşk ‘sabır’dır belki, ama asla ‘tahammül’ değil. .

 Rüyanda görüyorsan onu özlemişsindir,rüyanda görmek için yatıyorsan; sevmişsin demektir..

Sen öylesine, o kadar bensin ki… Ah nasıl anlatsam,boşuna bu çabalarım, doğru kelimeleri aramalarım.. Ne kitaplar yazıyor, ne de sözlüklerde karşılığı var sana olan sevdamın…

İyiyim’ deriz ya hep, alışkanlık bizimkisi…Peki karşındaki kişi de gerçekten nasıl olduğunu merak mı ediyor sanki…

 Kendini yaşamak; başkaları adına yaşamaktan vazgeçmekle başlar..

 Seyahatte cam kenarı sanki yalnızların yeridir.. Çünkü aslında orası,başını koyacak omuz bulamayanlar içindir. .

 Günümüz insanı aşka aşık, aşığa değil! Aşıkların kısa dönem askerlik gibi kısa sürmesinin nedeni herhalde bu. Zaplanan aşıklar dönemi bu dönem!

Tamam, beni sevmesin; ama hiç kimse ona dokunmasın…

Sonunda üzülmemek için aşık olmayanlar, tuvalete gitmemek için yemek yemiyor olmalı..


Kim bilir hangi acı, hangi öfke...

Yavaşça araladı perdeyi, bir ekranda oynuyordu herşey yasaklı belki de suçlu. İhanetin gölgesinden izlercesine öfkeliydi tüm olanları. Ondan geriye birşeyler kalır mı diye düşünürken; parladı gözleri. Tam çekmek üzereydi ki tetiği, yıldırımlar çaktı uykusunun ortasında. Uyandı, bir süre düşündü az önce sahtece yaşananları. Sonra eskimiş, yırtılmış yorganını üzerinden atıp kalktı yataktan gecenin bir vaktinde. Üzerine giydiği kalın giysilerinden dışarı çıkacağı anlaşılıyordu. Kapıya yöneldi gözleri, elini tam uzatmışken kapıya birden aklına bir şey geldi. Döndü yastığının altında bulunan sigarasını ve babasından hatıra çakmağını alıp tekrar kapıya yöneldi. Çıktı dışarı, yürümeye başladı. Karanlık sokakların sessizliğinden, uyuyan pencerelerden umarsız şekilde devam etti, dakikalarca... Nereye gittiğini kendisi bile bilmiyordu, öyle ki; evinden çok uzaklaşmış, belki de bu yerlere daha önceden hiç adım atmamıştı. " Gidince upuzun yollar gibi giderdim, sonra şehirler uyur kalbim örselenirdi " diye mırıldanıyordu attığı adımlar eşliğinde. Bir zamanın geçmeyen saniyelerine küfrediyor, kendine kızıyor ya da daha başka bir şey. Aniden durdu; siyah, hemen kaşlarının hizasında bulunan şapkasını yavaşça kaldırdı, ardından başını. Gözlerini sanki korkarcasına kapatmıştı. Derken açıldı gözleri; karanlığın en hüzünlü yanına bakarcasına büyüdü. Karşıda koca bir nehir. Neden gelmiş olabilirdi ki buraya gecenin sabaha en yakın olan bu saatinde? Kocaman bir taşın üzerine oturdu etrafı izleyerek, elini cebine attı. Az önce yastığının altından aldığı sigarasını ve babasından kalma çakmağını çıkardı. Sigarayı ağzına götürdü, elleri titriyordu; belki soğuktan, belki korkudan. Sigara düştü yere ağzına ulaşmadan. Almak için hiç zahmete girmedi, paketinden bir yenisini çıkardı. Tekrar dudaklarına götürdü sigarayı, çakmağı ateşledi. Sigaranın vermiş olduğu hazla bir türkü tutturdu sessizce. Ona acı çektiren ne varsa hepsine saydı, sövdü... Bu geceyi burada, bu büyükçe kayanın üzerinde geçireceği belliydi. Üşüyordu, ama yine de kararlılığı yüzündeki tatlı öfkeden hissediliyordu. Uzunca bir bakışla daldı gözleri ve yine uzun bir süre sonra açıldı. Güneş merhaba diyerek ışıdı gözlerinde. Tutsaklığın en çirkin yanıyla söylendi bir süre. Hayatın anlamsızlaştığı bir gecede; bilinmez bir rüyadan uyanıp karanlıkların ortasına doğru yürürken, neler yaktı içini kim bilir. Kim bilir kaç bin acı alev aldı da, onu sıcacık yatağından kaldırdı ve soğuğun buz kestiği havada saatlerce bekledi...

Can Yücel Sözleri

Üç harf yanyana kaç şekilde gelir bilir misin? Aşk dersin.. Sen dersin.. Ben dersin.. Sen, ben biter; biz dersin. Gün gelir git dersin.. Peki dur kelimesinden haberdar değil misin? Dur demeyi bilmez misin? Git demek kolay, dur diyebilecek kadar yürekli misin?

 Yalan söylememek değil, gerçeği gizlememekmiş marifet.

 En uzak mesafe ne Afrika’dır, ne Çin, ne Hindistan, ne seyyareler ne de geceleri… ışıldayan yıldızlar .. En uzak mesafe iki kafa arasındaki mesafedir birbirini anlamayan.

 Ülkenin, farklı şehirleriydik. ben sürgün yeri, sen başkent. İlk isyan hep sende başlardı. Cezasını çekmek hep bana kalırdı.

 Benim öfkem gecelerin beyidir, kalkar bi tek çocuk ağlasa! İşte bak bu anasız yasa, Kanuni’nin değil bizimdir.

 Bir hayli kırgınım. Beni anlamadığın kelimelerin, aslında her şeyi anlatıyor oluşlarına kırgınım.

 Bir insana zorla sevdiremezsin kendini, Bana güven diyemezsin. O bunu hissetmiyorsa, tek bir söz söyleyebilirsin: Sen bilirsin.

 Öyle sevmelisin ki beni; bırakıp giderken hayatı, sadece mutluluk olmalı yüzümüzde. Birbirimizi sevmenin gururu olmalı herşeyde.

 Küçükken annem, yerde ekmek görünce: yükseğe koy kuşlar yer derdi. Sevdiklerimizi hep yüksekte tuttuk, acaba kuşlar mı yedi ?

 Uykusuzluklar yıkıp geçmezdi, kısacık kestirmelerin ardından, dokunulası ipek ten bir o kadar uzakta olmasaydı eğer.

 Bağlanmayacaksın bir şeye, öyle körü körüne. ‘O olmazsa yaşayamam’ demeyeceksin, Demeyeceksin işte. Yaşarsın çünkü.

 Bir insanı herhangi biri kırabilir; ama bir tek en çok sevdiği acıtabilirmiş. Çok acıttığında anladım.

 Geldiğin kadar değil, Göründüğün kadar mutlusun. Ve sakın unutma; Gittiğin kadar değil, Hakettiğin kadar unutulursun.

 Bilmelisin ki . Yüreğiniz ne kadar kan ağlarsa ağlasın Dünya sizin için dönmesini durdurmuyor.

 Gitmek istiyorsa, bırakacaksın.. gitsin ! Aklı seninle olmayanın bedeni yanında olsun ister misin ?

 Öyle herkesi sevmeyeceksin.. Seviyorum’ demeyeceksin ! Seni seviyorum’ diyebilmek için gerekirse bir ömür bekleyeceksin.

 Birini seveceksen, onu herşeyinle sevme. Çünkü bittiğinde; Onu unutamamana değil, unutamayacak kadar çok sevdiğine yanarsın.

 Galiba yoruldum. Herşey kadar, herkes kadar, sen kadar. ‘Kendimi her kaybettiğimde, Seni de kaybediyor olmaktan yoruldum.

 Seni seviyorum demek değil ki matifet, Önemli olan o kelimenin tüm sorumluluklarını alabilmek.

 Uykusuzluklar yıkıp geçmezdi, kısacık kestirmelerin ardından, Dokunulası ipek ten bir o kadar uzakta olmasaydı eğer.

 Beni derginin kıçına koyanın gelir kıçına korum. Ne kadar yalansız yaşarsak o kadar iyi.

 Gerçekten seviyorsan hiçbişeyi mazeret etmeyeceksin. Gerçekten seviyorsan eğer sonuna’ kadar değil, ‘sonsuza’ kadar seveceksin.

 Gidiyorum ben boşçakallar,sıçmışım ortalık yerinize.Kıçımın fosforuyla aydınlanın siz artık.

 Kimileri ‘Seviyorum’ der, çünkü ezberlemiştir. Kimileri diyemez, çünkü gerçekten sevmiştir.

 Yüreğinde aşk olmadan geçen hergün kayıpmış, Aşk peşinden neden yalınayak koştuğunu anladım.

 Körfezdeki dalgın suya bir bak; göreceksin Nato’ nun kablosu durmakta derinde. Kaşı babam kaşı demeye kadar, mahmut başar kardeş, kazı babam kazı, kaşlarını.

Can Yücel ayrılık sözleri , Can Yücel kapak sözler, Can Yücel sitem sözleri, Can Yücel sert sözler,Can Yücel anlamlı sözler, Can Yücel artist sözler, Can Yücel efkar sözleri, Can Yücel aşk sözleri, Can Yücel sevgi sözleri, Can Yücel derin sözler,  Can Yücel aldatma sözleri, Can Yücel pişmanlık sözleri, 

Nazım Hikmet Sözleri,


Boğazlanan bir çocuğun kanı gibi aktı zaman. Sonra resmen kapandı o fasıl, şimdi üçüncüden bahsediyor, amerikan doları fakat gün ışıdı herşeye rağmen.

Çok yorgunum, beni bekleme kaptan. Seyir defterini başkası yazsın. Çınarlı, kubbeli mavi bir liman. Beni o limana çıkaramazsın!

 Ne acıdır insanın bildiğini anlatamaması. ‘Ben’ deyip susması, ‘sen’ deyip ağlamaklı kalması.

 Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine.

 İnsanların kanatları yok, insanların kanatları yüreklerinde.

66 santimetre karede gülüyor, ağzı kulaklarında, amerikan amirali. Amerika, bütçemize 120 milyon lira hibe etti, 120 milyon lira. Amerikan emperyalizminin yarı sömürgesiyiz, dedi hikmet. Nazım hikmet vatan hainliğine devam ediyor hala.

 Özledin, içtin, ağladın, güldün, şarkılar söyledin, şiirler yazdın. Peki o ne yaptı? Deme. Herkes kendinden sorumludur Aşk’ta.

Bazen önemli olmamalı gidecek olan yada gelmeyen. Çünkü bazen, başlaman gerekir her şeye yeniden.

 Ve aynı ihtirasla tekrar ediyorum yine. Onlar ki; toprakta karınca, su da balık, havada kuş kadar çokturlar. Korkak, cesur, cahil ve çocukturlar.

 Ben içeri düştüğümden beri güneşin etrafında on kere döndü dünya.

 Kararmasın yeter ki; sol memenin altındaki cevahir!

Düşmana inat birgün daha fazla yaşayacaksın.

Matematik, sibernetik, fizik, müzik, tüm bunlar, eninde sonunda, sadece, insanlar şiir okumayı öğrensinler ve anlasınlar diye gereklidir.

Vatan çiftliklerinizse, kasalarınızın ve çek defterlerinizin içindekilerse vatan, vatan, şose boylarında gebermekse açlıktan, vatan, soğukta it gibi titremek ve sıtmadan kıvranmaksa yazın, fabrikalarınızda al kanımızı içmekse vatan, vatan tırnaklarıysa ağalarınızın, vatan, mızraklı ilmühalse, vatan, polis copuysa, ödeneklerinizse, maaşlarınızsa vatan, vatan, amerikan üsleri, amerikan bombası, amerikan donanması topuysa, vatan, kurtulmamaksa kokmuş karanlığımızdan, ben vatan hainiyim.

Ne kadar seviyorsun dersen; o kadar işte.. Tavanı kadar sokağın ve dibi kadar cehennemin.

 Tavşan korktuğu için kaçmaz, kaçtığı için korkar.

Benim sevdasında bencil; ama yüreğinde sağlam sevdiğim. Aklıma gelişini seveyim: ne güzel darma duman ediyorsun beni.

 İnsanlar işine gelince değil de vicdanına değince iyilik yapsalardı; bugün çıkar ilişkileri değil, gerçek sevdalar yaşanırdı!

En fazla bir yıl sürer yirminci asırlarda ölüm acısı.

 O mavi gözlü bir devdi. Minnacık bir kadın sevdi. Kadının hayali minnacık bir evdi, bahçesinde ebruli hanımeli açan bir ev.

İçimde ikinci bir insan gibidir seni sevmek saadeti…

Pişman değilim! Sadece dön bak arkana; ne için, nelerden vazgeçtin? Neler dururken, sen neyi seçtin.

Korkma bana âşık olmaktan ya da çekip gitmekten. Çünkü kalbimdeki hiçbir cesedi sahipsiz bırakmadım ben.

Sevmek, sevdiğin kişiyle birlikte olmak değildir unutma! Çünkü aşk; onunla yaşamak değil, onu yaşamaktır aslında..

Vicdanla birlikte, şeref ararım ben sevdiklerimde. Her zaman doğru değildir elbet seçimlerim; zaman gelir, şerefsizleri de severim.

 Yaşamak şakaya gelmez, büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın bir sincap gibi meselâ, yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden, yani, bütün işin gücün yaşamak olacak.

Nazım Hikmet Sözleri

Benim idealimdeki rejim olsa, ben de seni astırırdım. Sonra da darağacının altına oturup hüngür hüngür ağlardım!

 Sende ben; imkansızlığı seviyorum fakat; asla ümitsizliği değil…

 Pişman değilim yaşadıklarımdan, öfkem belki de yaşayamadıklarımdan…

Biz başka severdik. O yüzden başka sevemedik.

Yoldaşlar, ölürsem o günden önce yani, öylece gibi de görünüyor, Anadolu’da bir köy mezarlığına gömün beni, ve de uyarına gelirse, tepemde bir de çınar olursa, taş maş da istemez hani.

Büyük bir hayal kırıklığı yaşayıp ben artık kimseyi sevemem deme! Unutma ki, en güzel çiçekler mezarlıklarda yetişir.

Kalbimde kalbine yok bile kinim, bence artık sen de herkes gibisin.

 Ben Türk dilinin şairiyim. Hayatımı buna adadım.

 Sen yanmasan, ben yanmasam, biz yanmasak nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa?

 Memleketimi seviyorum: çınarlarında kolan vurdum, hapisanelerinde yattım. Hiçbir şey gidermez iç sıkıntımı memleketimin şarkıları ve tütünü gibi.

 İki şey var ancak ölümle unutulur, anamızın yüzüyle şehrimizin yüzü.

 Hani derler ya ben sensiz yaşayamam diye işte ben onlardan değilim ben sensiz de yaşarım; ama seninle bir başka yaşarım.

 Ne ben Sezarım, ne de sen Brütüssün. Ne ben sana kızarım ne de zatın zahmet edip bana küssün. Artık seninle biz, düşman bile değiliz.

 Şair başarılı olmak için, yapıtlarında maddi yaşamı aydınlatmak zorundadır.

 Yağmur yağıyordu boyuna. Sözü onlar alıp dediler ona: ”Daha pazar kurulmadı kurulacak. Esen rüzgâr durulmadı durulacak. Boynu daha vurulmadı vurulacak.”

Bilmezden gelişim, aptala yatışım kaybetme korkumdan değil; karşımdakilerin yalan söyleme potansiyellerine olan merakımdandır.

 Ya ölü yıldızlara götüreceğiz hayatı, ya da ölüm inecek yeryüzüne.

 Dörtnala gelip uzak Asya’dan Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan bu Memleket bizim!

 Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı, yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin. Hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil, ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için, yaşamak yani, ağır bastığından…

 İçimde mis kokulu kızıl bir gül gibi duruyor zaman.

 Korkma giderken ‘b’yi alıyorum, gerisini sana bırakıyorum. Nede olsa sen bitirdin bizi.

Öyleyse sende kalmalı ‘izi’.. Ne kötüdür insanın aklıyla yüreği arasında çaresiz kalması. Ne kötüdür ona an kadar yakın, bir asır kadar uzak olması!

 En güzel deniz: henüz gidilmemiş olanıdır. En güzel çocuk: henüz büyümedi. En güzel günlerimiz: henüz yaşamadıklarımız. Ve sana söylemek istediğim en güzel söz, henüz söylememiş olduğum sözdür.

 Yolunu beklerken daha dün gece, kaçıyorum bugün senden gizlice. Kalbime baktım da işte iyice; anladım ki sen de herkes gibisin!

Nazım Hikmet Sözleri


Artık ne geri gelmeni beklerim ne de ben gelirim. Nasılsa ben bir şey kaybetmedim, sen bensizliği seçtin. Karar senin.

 Benim kelime hazinem çok geniştir, derdim. Senin bir kelimene yetemedim; git, ne demekti sevgilim?

 Dost uğrunda ölmek kolay, fakat uğrunda ölünecek dostu bulmak zordur.

 Eli kolu zincirlere vurulmuş, vatan çırılçıplak yere serilmiş. Oturmuş göğsüne teksaslı çavuş. Beyler bu vatana nasıl kıydınız?

 Tahir olmak da ayıp değil zühre olmak da, hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.

 O bensizliği göze aldıysa, ben onsuzluktan birşey kaybetmem.

Gerçek şair kendi aşkı, kendi mutluluğu ve acısıyla uğraşmaz. Şiirlerinde halkının nabzı atmalıdır.

 Sen benim sarhoşluğumsun, ne ayıldım, ne ayılabilirim, ne ayılmak isterim!

 Kimselere anlatamadım. Kendime bile.. Ola ki ağzımdan kaçırır, bir daha tutamam seni.

Yürekli bir kadının başı, yüreksiz bir erkeğin omuzuna ağır gelir!

 Gerçek yaşamdan kaçan ve onunla bağıntısız konuları işleyen kimse, saman gibi anlamsızca yanmaya yargılıdır.

 Hapşurduğumda; çok yaşa, iyi yaşa yerine benimle yaşa deseydi keşke. Bende; sende gör değilde, emrin olur deseydim sessizce.

 Kelebek misalidir aşk; anlamayana ömrü günlük, anlayana bir ömürlük!

 İnsan birisiyle yaşlanmalı, birisi yüzünden değil!

Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür, ve bir orman gibi kardeşçesine..

Birgün bensizlik çalar kapını. Benli dünleri düşünür, avunursun. Sanma ki yalanlar içinde, ben gibi bir doğru bulursun.

Kim bilir.. Masalınızın kahramanı, başka bir hikayenin figüranı olmaya gitmiştir belki de.

Geçtim putların ormanından baltalayarak, ne de kolay yıkılıyorlardı.

 Her gelen sevmez ve hiçbir seven gitmez unutma. Bil ki; giden dönüyorsa sevdiğinden değil, kaybettiğindendir aslında!

 Arkadaşlık ağaca benzer, kurudu mu bir daha yeşermez.

Gökyüzünü başımın üstünde görmek bana yasak.

Memleketim: bedreddin, sinan, yunus emre ve sakarya, kurşun kubbeler ve fabrika bacaları benim o kendi kendinden bile gizleyerek sarkık bıyıkları altından gülen halkımın eseridir.

 Antepliler silâhşor olur, uçan turnayı gözünden, kaçan tavşanı ard ayağından vururlar.

 Mesele esir düşmekte değil, teslim olmamakta bütün mesele…

 Bahardı sevgilim bahardı ve bahtiyar olmak için toprakta, havada, suda her şey vardı sevgilim, her şey hazırdı, her şey vardı.

Aşk, bazen gitmekle kalmak arasında verdiğin en büyük savaştır. Sevmeyenin aklı, gerçekten sevenin kalbi kazanır bu savaşı.

 Evet.. Belki umudum kalmadı geleceğimden; ama asla pişman değilim geçmişimden.

 Hoş geldin! Biz bıraktığın gibiyiz. Ustalaştık biraz daha taşı kırmakta, dostu düşmandan ayırmakta…

Şimdi on yaşına bastı. Ben içeri düştüğüm sene ana rahmine düşen çocuklar.

Gelinler aynada saçını tarar, aynanın içinde birini arar. Elbet böyle sizi de aradılar. Gelinlere kıymayın efendiler.

 Topraktan öğrenip kitapsız bilendir. Hoca Nasreddin gibi ağlayan, Bayburtlu Zihni gibi gülendir. Ferhad’dır. Kerem’dir. ve Keloğlan’dır

Nazım Hikmet vatan sözleri, Nazım Hikmet güzel sözler, Nazım Hikmet özlü sözler, Nazım Hikmet sevgi sözleri, Nazım Hikmet kapak sözler, Nazım Hikmet aşk sözleri, Nazım Hikmet sert sözler, Nazım Hikmet yaşam sözleri, Nazım Hikmet acı dolu sözler, Nazım Hikmet, Nazım Hikmet ayrılık sözleri, Nazım Hikmet ölüm sözleri, Nazım Hikmet özlem sözleri, Nazım Hikmet sitem sözleri

Cemal Süreya Sözleri

Annesinden dayak yediği halde, yine ‘Anne’ diye ağlayan bir çocuktur aşk.

 Yeter, aklından çıkar artık onu diyor kimileri. Siz de aklınızla değil de, yüreğinizle sevseydiniz anlardınız beni.

 Biliyorsun, ben hangi şehirdeysem, Yalnızlığın başkenti orası.

 Hiçbir şeyim yok akıp giden sokaktan başka keşke yalnız bunun için sevseydim seni

Yalnızlık bir ovanın düz oluşu gibi birşey.

Saat 12′den sonra her içki şaraptır.

 Niye mi koşarsın böyle ufka doğru Pir Sultan mı ısmarladı seni, kızılırmaktan öte Sivas’a doğru.

 Kehanet adlı kısacık bir şiir buldum. Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.

 Neden yorgunsun sorusuna cevap aramaktan, ‘Ve bunu sormasınlar diye gülümsemekten yoruldum.

 Hayat benimse eğer kimse karışamaz ve biliyorum ki herkesle dost olunmaz. Aşka gelince bir kere sevdim işte, bir daha işim olmaz.

 Ben nerde bir çift göz gördümse, tuttum onu güzelce sana tamamladım, sen binlerce yaşayasın diye yaptım bunu.

 Ne demiş uçurumda açan çiçek,Yurdumsun ey uçurum!..

 Unutma ki İnsanlarımız gibi aşkımız da,kazılarla bulacak kendi güneşini..

 Tek yanlı aşk kişiyi nasıl aptallaştırıyor,nasıl unutmuşum senin bir başkasını sevdiğini..

 Çıkar giderim bu kentten daha olmazsa,sensizliğin bir adı olur,bir anlamı olur belki..

 En koyu yalnızlık bile bir tanığa ihtiyaç duyar…

 Yokluğnu yazmak cenaze arablarını süslemek gibidir.

 Çocuk olsam yeniden.. Bir tek düştüğüm için acısa içim, Ve kalbim; çok koştuğum zaman çarpsa sadece ..

Biliyorsun, ben hangi şehirdeysem yalnızlığın başkenti orası. Ve yine sevgili çocuk, biliyorsun, kişi tutkularıyla yalnızlığını adlandırıyor o kadar.

 Önce sevdiğiniz terk eder sizi,ardından uykunuz.Sonra ne sevdiğiniz geri gelir ne de uykunuz..

 Hayatımı başka hiçbir hayatla değiştirmek istemediğime göre, demek ki mutsuz değilim

Özlem kapıda yine, zarf zarf akıyor kapımın altından,gülümsemen bırakmıyor gözlerimi,üzerimde olacakların rehaveti,nasıl oldu…? bilmiyorum… bilen var mı???

 Okyanusta ölmez de insan, gider bir kaşık ”sevda” da boğulur…

 Evet, gün geliyor bıkıyorum senden, ama İstanbul’dan bıkmak gibi bir şey bu..

Cemal Süreya Sözleri

Hep kazanırsın ey çözümsüzlük!

Aşklarda bakım istiyor, öğrenemedin gitti.

 Belkide.. Evet belkide sen, hiç haketmemiştin beni. Oysa ben; Her halinle kabullenmiştm seni.

Karşıdan karşıya geçer gibi sev beni: Önce bana, sonra bana sonra yine bana bak.

 İkinci bir parıltı var senin bakışlarında.Keşke yalnız bunun için sevseydim seni..

Ben ne kadar öbür çiçekleri denesem. Seninki gül oluyor aralarında..

 Ne kadar güzel olsada ölüm taşır!

Ne ikna edici bir intihar biçimidir; şimdi seninle göz göze gelmek..

Yanındaki seni mutlu ettiği sürece kalsın hayatında, zorlama kendini.

 Sana yolculuk yapmak istiyorum. Kes yüreğine giden bir bilet; “can” kenarı olsun.

Annem gözyaşları için ekmek kırıntısı gibi değerlidir derdi. Üstüne basıp geçenlerin çarpılışını görmek için bekliyorum seni.

 Aklıma bile gelmiyorsun artık.. O kadar kalbimdesin ki.

 Küçükken aldığım dışı güzel, İçi hep çürük çıkan elmalı şekerler gibisin. Aranızdaki tek fark; O elmalı,

 Sen ise el’malı. Kimseyi suçlama, Suçlanacak biri varsa o da sensin. Sonuçta o sana küçük bir umut verdi, Sen ise ona herşeyini verdin.

 Her gece onu düşünmekten saatim ilerlemez oldu. Kim sorarsa saat kaç diye,cevabım hep aynı; O’na doğru.

Kuşlar toplanmış göçüyorlar; keşke yalnız bunun için sevseydim seni

Ki, Karaköy köprüsüne yağmur yağarken bıraksalar gökyüzü kendini ikiye bölecekti çünkü iki kişiydik.

Özgürlüğün geldiği gün, O gün ölmek yasak!

 Yürüyoruz bütünlemeye kalmış bir sessizlikte Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.

 Öyle bir sihirbazdın ki beni bile kaybettin!..

Sonunda sen bir gün gelirsin diye, çok şeyin adı küçük yazıldı.

Sen yüzüne sürgün olduğum kadın,karanlık her sokaktaydın,gizli her köşedeydin..

 Biliyorum sana giden yollar kapalı üstelik de sen hiç sevmedin beni.

 Sana rastladığım gün susuzdum, yalnızdım.Bir çırpıda içtim gözlerini.

 Gözlerinin kahvesinden koy ömrüme, kırk yılın hatrına “sen” kalayım.

 Aşktın sen, gidişinden bildim seni…

 Yoksuluz, gecelerimiz çok kısa. Dörtnala sevişmek lazım.

 Bir daha beni sevdiğini söyleme ! Neden biliyor musun ? Çünkü yine inanırım.

 Mutlu olmanın yolunu, karşıdakini mutlu etmek sanıyorduk. Yanıldık! Çünkü ne kadar mutlu ettiysek, o kadar yalnız kaldık.

 Üzülme değmez sözünü duymaktan sıkıldım. Değmeyenlere zaten üzülmem. Üzüldüğüm şey; Değmeyenlere… yüreğimin değmiş olması.

 Güvenebileceğiniz ve sırtınızı dayayabileceğiniz sadece bir kişi vardır. Bu kişi annenizin kocasıdır ve çok ‘baba’ bir adamdır


Cemal Süreya Sözleri

O Beni Herhalde Sevmiş! Oysa Ben Onu Her Halde Sevmiştim.

Unutsun beni demişsin, bu bana imkansız geliyor. Çünkü unutmam için önce seni hatırlamam gerekiyor.

 Çok yoruldum sevgili; daha fazla yorma beni. Ben fazlasıyla ödedim zaten, uğrunda kaybettiklerimin bedelini.

Düşenin dostu olmaz’ derler kimileri. Sanki ayakta olanın dostu çokmuş gibi.

 Aslında ayrılıklar değilde, Gidenin sevmediği halde ‘ Seviyorum ‘ demesi en çok koyuyor insana.

 Cevap veriyorum Zamanla herşey geçer diyen akıllılara; “Geçen tek şey zamandır anlayan, anlatsın anlamayanlara.

 Keşke şöyle yapsaydım belki severdi deme. O senin için ne yaptı da sevdin sanki ? Akıl işi değil, gönül sevdimi gerisi bahane.

 Güzelsin sevgilim. Ama çok yakından.

Senin çelme taktığın yerden başlıyorum hayata.. Varsın yara içinde kalsın dizlerim, Yüreğim kadar acımaz nasıl olsa.

 Biliyorum Sana Giden Yollar Kapalı.

 Bazen öyle yorar ki aşk insanı, bıktırır hayattan.. Ve kapayınca gözlerini birdaha açmak istemez insan.

Uzaktan seviyorum seni.. Kokunu alamadan, boynuna sarılamadan, yüzüne dokunamadan.. Sadece seviyorum.

 Madem sevmiyorsun o zaman sahip çık gözlerine ! Dönüp dolaşıp değmesinler gözlerime.

Kalbinde katarakt mı var be sevdiğim,söylemeden de göremiyor musun bendeki bu aşkı

 Hiç durmadı aşk dursa bile dünya,insanlar sevdiler hep bazı insanları….

 Öylesine sevdim ki seni,öylesine sensin ki!Kuşlar gibi cıvıldar,tatdırdığın acılar…

Parmak uçlarıma hapsettim seni,dokunduğum heryerde seni hissediyorum,canım yanıyor..

 Ben atımı böyle dört nala sürüyorum ya, Yetişmek için mi, Bilmem, Kaçmak için mi? Ya sen? Neden sende tehlike anlarına bunca hazırlıksız olma özeni? Bir şey var, Ancak makilerin orda söyleyebilirim, Keşke yalnız bunun için sevseydim seni…

 En olmayacak günde geldin tazeledin ortalığı alıp kaldırdın bu kutsal ekmeği düştüğü yerden..

 Bir gün ayrıldık ve sevilmekten eskimiş bir renk gibi hissettim kendimi..

 Kim istemez ki mutlu olmayı ? Ama mutsuzluğa da var mısın?

 Ama kadınlar, Tanrım… Öyle sevdim ki onları, gelecek sefer dünyaya Kadın olarak gelirsem, eşcinsel olurum.

Şimdi sen kalkıp gidiyorsun. Git Gözlerin durur mu onlar da gidiyorlar. Gitsinler. Oysa ben senin gözlerinsiz edemem bilirsin.

 Sana seni seviyorum dediğim kadar, Anneme peki anneciğim deseydim; Hazırdı cennetteki yerim.

S’onsuzluk istemiştim ben aslında; ama S’yi biraz sessiz söylemişim galiba.

 Her ölüm erken ölümdür.

 Göz göze gelebilirseniz, ipi kopmuş bir uçurtma, hızla uzaklaşır bakışlarından.

Küçükken anneme mezarlıktan korkuyorum dediğimde ‘ölüden değil, diriden kork’ demişti. Zamanla anladım ki; annem yine haklıydı.

 Oyuncağın kırıldı diye üzülme çocuk.. Büyüyünce kalbin paramparça olacak.

 Annesinden dayak yediği halde, yine Anne diye ağlayan bir çocuktur aşk.

 Hayatta gözyaşlarımı hakedecek bir insan görmedim. Ya benim gözyaşlarm gereksiz,Yada uğruna gözyaşı döktüğüm insanlar değersiz.

 Kimse benimle oynamıyor diye ağlayan çocuk ! Sen büyü hele, Bak ne oyunlar oynayacaklar seninle.

 Acı çektikçe insan olgunlaşırmış.. yalan be ! İlk önce kalbin kırlır, sonra çürümeye başlarsın.

 Gölgene bak, beni anlamak istiyorsan; O kadar yakın, ama sana asla dokunamayan.

Uğraşamayı bırak artık dünle ve dünündekilerle. Bir de hep yanında olanlarla yarına bakmayı dene.

 Ne olmuş her fırsatta kendimle konuşuyorsam? Bakma sen yanlış demiş eskiler, Kendi kendine konuşana deli değil, yalnız derler.

 Önce öp sonra doğur beni.


Cemal Süreya sevgi sözleri, Cemal Süreya sözleri, Cemal Süreya mutluluk sözleri, Cemal Süreya sevda sözleri, Cemal Süreya özgün sözler, Cemal Süreya ayrılık sözleri, Cemal Süreya hüzün sözleri, Cemal Süreya acı dolu sözler, Cemal Süreya kapak sözleri, Cemal Süreya özlem sözleri

Mehmet Akif Ersoy'un Sözleri

Tarih’i ‘tekerrür’ diye tarif ediyorlar; hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?

 Artık ikiyüzlüleri sevmeye başladım. Çünkü yaşadıkça yirmiyüzlü insanlar görmeye başladım.

 Budur cihanda en beğendiğim meslek; sözün odun olsun hakikat olsun tek.

 Budur cihanda en beğendiğim meslek; sözün odun olsun hakikât olsun tek.

 Eğer Medeniyet Açıp Saçmaksa Bedeni Desenize Hayvanlar Bizden Daha Medeni !!

 Şehamet dini, gayret dini, ancak Müslümanlıktır. Hakiki Müslümanlık en büyük kahramanlıktır.

Aslını gizleyemez insan, giydiği kaftanlarla. Bilmez ama kendini kandırır, söylediği yalanlarla!

 Bu ezanlar-ki şahadetleri dinin temeli, ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli.

 Bekayı hak tanıyan, sa’yi bir vazife bilir, Çalış, çalış ki beka sa’y olursa hak edilir.

 Çocuk Olsam Yeniden.. Birtek Düştüğüm İçin Acısa İçim, Ve Kalbim; Çok Koştuğum Zaman Çarpsa Sadece ..

 Bacımın örtüsü batmakta rezilin gözüne acırım tükürüğe billahi tükürsem yüzüne.

 Cehennemde Olsa Gelen, Gögsümüzde Söndürürüz, Bu Yol ki Hak Yoludur Dönmek Bilmez Yürürüz ..!

Eski dünya, yeni dünya, bütün akvam-ı beşer kaynıyor kum gibi, tufan gibi, mahşer mahşer yedi iklimi cihanın duruyor karşısında, Ostralya ile beraber bakıyorsun: Kanada! Çehreler başka, lisanlar, deriler rengarenk; sade bir hadise var ortada: Vahşetler denk.

 İz bırakanlarla senin aranda basit bir fark var sadece . .Onlar ömür boyu gayret ediyorlar; Sen ömür boyu hayret ediyorsun.

 Ne irfandır veren ahlaka yükseklik ne vicdandır.

 Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem

 Irzımızdır Çiğnenen, Evlâdımızdır Doğranan.. Hey Sıkılmaz, Ağlamazsan Bâri Gülmekten Utan..!

Ya Rab, bu uğursuz gecenin yok mu sabahı? Mahşerde mi biçarelerin, yoksa felahı?


Mehmet Akif Ersoy'un Sözleri


Sahipsiz vatanın batması haktır, sen sahip çıkarsan bu vatan batmayacaktır.

 Edepsizliğin Başladığı Yerde Edebiyat Biter ..!

 Atiyi karanlık görerek azmi bırakmak, alçak bir ölüm varsa, eminim, budur ancak. Bekayı hak tanıyan, sa’yi bir vazife bilir. Çalış, çalış ki beka sa’y olursa hak edilir.

 MEDENİYET dediğin açmaksa bedeninin heryerini…Desene HAYVANLAR senden daha medeni.

Konuşmak Bir Mana İse Susmak Binbir Mana. Herkes Konusmasına Konuşur Lakin Sükût Yürekli oLana

Gamsız insanlara eğlence gelirmiş yaşamak;yüreğin hisli mi işkencedesin, talihe bak.

 Ağlarım, ağlatamam, hissederim, söyleyemem. Dili yok kalbimin ondan ne kadar bizarım.

 Âtiyi karanlık görerek azmi bırakmak, alçak bir ölüm varsa, emînim, budur ancak.

Bir zamanlar biz de millet, hem nasıl milletmişiz. Gelmişiz dünyaya milliyet nedir öğretmişiz.

Hatırlar mısın? Doğduğun zaman, sen ağlardın gülerdi alem. Öyle bir yaşam sür ki, mevtin sana hande olsun. Halka matem…

 Yumuşak huylu isem kim demiş uysal koyunum; kesilir belki ama çekmeye gelmez boynum.

 24 saatden birini hakka vermeyen insan denilir mi?

 Hayır, Hayal İle Yoktur Benim Alışverişim, İnan ki, Her Ne Demişsem Görüp de Söylemişim..!

 Göz, yumulmakla kör olmaz. Allah bu millete bir daha İstiklal Marşı yazdırtmasın.

 Fazilet hissi insanlarda Allah korkusundandır.

 Aldanma insanların samimiyetine, menfaatleri gelir herşeyden önce.. Vaad etmeseydi Allah cenneti, O’na bile etmezlerdi secde

Ne ibrettir kızarmak bilmeyen çehren, Bırak kardeşim tahsili ; git önce Edep, Haya öğren

Vurulmuş tertemiz alnından, uzanmış yatıyor, bir hilâl uğruna yâ Rab, ne güneşler batıyor.

 Ne İbrettir Kızarmak Bilmeyen Çehren, Bırak Kardeşim Tahsili ; Git Önce Edep, Haya Öğren.

 İnmemiştir Kur’an, bunu hakkıyla bilin,Ne mezarlıkta okunmak ne de fal bakmak için.

Bir Ailenin İki Ferdi İle Yaratmış Sizi Yaradan, Kaldırın Bu Ayrılıgı Artık Kaldırın Aradan…

Mehmet Akif Ersoy en güzel sözleri, Mehmet Akif Ersoy kapak sözleri, Mehmet Akif Ersoy vatan sözleri, Mehmet Akif Ersoy  millet sevgisi sözleri, Mehmet Akif Ersoy, Mehmet Akif Ersoy Öğüt verici sözleri ,Mehmet Akif Ersoy din sözleri ,Mehmet Akif Ersoy aşk sözleri, Mehmet Akif Ersoy sevgi sözleri, Mehmet Akif Ersoy kapak sözleri, Mehmet Akif Ersoy özlü sözler,Mehmet Akif Ersoy anlamlı sözler,

Yağmur

Yağmur, binlerce aşk kitaplarında anlatıldığı kadar sağanak yağıyordu yine. İri iri yere düşen taneler, pencereden bakan arap kızının gözlerinde pembe bir hayale dönüşüyordu. Kırmızıya boyuyordu herşeyi tırnaklarındaki oje, damarlarındaki kan gibi. Hayalleri de yağmur taneleri ile birlikte kırmızıya boyanıyordu penceredeki arap kızının. Kırmızıya, günün soğumamış dakikalarından daha kırmızıya... Bugünün en sessiz anı, yağmur yağarken yaşandı. Tüm evler perdelerini sonuna kadar araladı ve küçük kızlar yağmuru seyredaldı. Bugünün en sessiz dakikaları yağmurdan sonra bitti. Yağmur, ağlıyordu pencerede sağanaktan sonra, sessiz ve düşünceli. İçinde kopan yeni bir fırtınaya hazırlanıyor gibiydi...

Sabah Vakitleri

Uzun zamandan beri geceleri uyuyamanın verdiği rahatsızlıkla yazıyorum bu satırları. Kaç ay oldu bilmiyorum, artık geceleri uyuyamıyorum. Her gün sabah kuşların ötüşünü duyuyor, güneşin yavaş yavaş şu pencereden içeri izinsizce girişini seyrediyor, sessizliklere boğuluyorum. Bugün de aynı şekilde rutin bir halde devam ediyorum bunları yapmaya. Şarkılar ise gecenin sessizliğini alçaltan tek seçeneğim. Yağlı, simit, poğaça satan küçük çocuklar her zaman ki yumuşak ses tonlarıyla bağırıyorlar; "Yağlıııı" bunu duymaktan bile sıkıldığımı fark ediyorum. İlk günler farklı geliyordu oysa, bir hafta boyunca gelecekleri saati öğrenip şarkılarımı bile susturuyordum. Son günlerde geçip geçmediklerini bile anımsamıyorum. İlk gün ışığına merhaba demekten bıktığımı ayrımsıyorum. Anlıyorum ki sabahlardan da bıkılırmış...

Ağlayan O Küçük Kız

Yağmur, binlerce aşk kitaplarında anlatıldığı kadar sağanak yağıyordu yine. İri iri yere düşen taneler, pencereden bakan arap kızının gözlerinde pembe bir hayale dönüşüyordu. Kırmızıya boyuyordu herşeyi tırnaklarındaki oje, damarlarındaki kan gibi. Hayalleri de yağmur taneleri ile birlikte kırmızıya boyanıyordu penceredeki arap kızının. Kırmızıya, günün soğumamış dakikalarından daha kırmızıya... Bugünün en sessiz anı, yağmur yağarken yaşandı. Tüm evler perdelerini sonuna kadar araladı ve küçük kızlar yağmuru seyredaldı. Bugünün en sessiz dakikaları yağmurdan sonra bitti. Yağmur, ağlıyordu pencerede sağanaktan sonra, sessiz ve düşünceli. İçinde kopan yeni bir fırtınaya hazırlanıyor gibiydi...

Necip Fazıl Kısakürek Sözleri 4

Marifetli hokkabaz başını kaldır da bak. Gökte bir oynayan var yıldızlarla kaydırak.

Neye yaklaşsam, sonu uzaklık ve kırgınlık; Anla ki, yok, Allah’tan başkasıyla yakınlık.

 Ne gelirse başımıza Hak’tandır; fakat geliş sebebi, Hak’tan ayrılmaktandır.

Niçin küçülüyor eşya uzakta? Gözsüz görüyorum rüyada, nasıl?

 Ne başını kapat, altını göster; ne altını kapat, üstünü göster.Hepsini kapat, İMANINI göster.

 Ne hasta bekler sabahı, ne taze ölüyü mezar, ne de şeytan bir günahı, seni beklediğim kadar.

 Hayırlı eş; Allah’ın kuluna özel bir ikramıdır. Hayırsız eş ise Dünya’nın en ağır imtihanıdır.

 Her kahkahanda rabbine şükretmiyorsan neden her ağlamanda ona kızıyorsun.

Hiçbir şey namazla bitmez herşey namazla başlar.

 Helal ile beslersen çocuğunu Hürmet ile öder borcunu, Haram ile beslersen o’nu Hakaret ile öder borcunu.

Hep olmadan hiç olmaz, hiçin ötesinde hep; Bu mu dersin, taşlarda donmuş sükûta sebep?

Üç günlük dünya için gayret üstüne gayret; Ebedi bir yaşam için gayret yok hayret!

Veren de “O” Alan da ”O”, Nedir senden gidecek? Telaşını gören de, “CAN” Senin zannedecek.

 Yalan söylemek beceri ister. Biz de becerikli insanlara aşık oluruz.

Yarın elbet bizim, elbet bizimdir; Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir! Tomurcuk derdinde olmayan ağaç, odundur.

 Yaprak sıkılmıştı ağaçtan, bahane idi sonbahar.

 Yanında olduğum zaman değerimi bilmezsen; Değerimi bildiğin gün beni yanında bulamazsın.

Yalnız, annem gibi, o ılık sesle, içimde dövünüp ağlama gurbet!

Zaman insanları değil armutları olgunlaştırır.


Necip Fazıl Kısakürek Sözleri 3

Gözler, ya merhamet ya da neferetin ışıldadığı bir kandildir.

 Gördüğü şeyi nasıl görebildiğini izahtan âcizken gözüyle görmediği için Allahı inkar eden maddeciden iğreniyorum!

 Gözüm, aklım, fikrim var deme hepsini öldür. Sana çöl gibi gelen, o göl diyorsa göldür.

Güvenle gel, biterim; öyle ki, hiçbir desteğin olmasa da güvenindeki heybet bana yeter? Böyle gelebiliyor musun?

 Göz kaptırdığım renkten, kulak verdiğim sesten; Affet, senden habersiz kaldığım her nefesten..

 Olunmayacak herşeyle olabilecek herşeyin kefalet ve keyfiyeti islamda, herşey islamda!

 Ölüden haber gelmiş, diri okur anlamaz.. Sorsan herkes müslüman, ne şükür var ne namaz..

 Ömrün ilk yarısı; ikinci yarısını beklemekle, ikinci yarısı da; İlk yarısının hasretiyle geçer.

 Öyle insanlar vardır ki lağıma düşseler lağımı kirletirler.

 Ölüm güzel şey, budur perde ardından haber. Hiç güzel olmasaydı ölür müydü Peygamber?

Öyle bir devim ki, hakikatte pireyim. Bir delik gösterin de utancımdan gireyim.

Parası olan pazardan, İmanı olan mezardan korkmaz..

 Posayı cevher sanan kabuk milliyetçisinden, çile çekmeden olmaya bakan ezberci medeniyetçiden, hayat ağacını devirmeyi ve nurlu meyveleriyle ateşe atmayı inkilâp sayan devrimbazdan ve bunlara inananlardan, kapılanlardan iğreniyorum!

 Ruhumu eritip de kalıpta dondurmuşlar. Onu ‘İstanbul’ diye toprağa kondurmuşlar.

Ruh, dal budak salmış bir ağaç gibi göz önünde bulunan hakikatlerde değil, en derin ve en gizli yerdedir Ruh, insanın tohumudur.

 Sonum yokluk olsa, bu varlık niye?

 Seni aramam için beni uzağa attın!Alemi benim, beni kendin için yarattın!

 Son gün olmasın dostum, çelengim, top arabam. Alıp beni götürsün, tam 4 inanmış adam.

Sabır, çekilen şeyi duymamak değil, ona dayanmayı bilmektir.

Sen ki, beş vakit namaz kibriyle ferahtasın, Günahın yok sanırken en büyük günahtasın!

 Sonunda “eyvah” diyeceğin şeylere, başında “eyvallah” deme.

 Sabır; İncecik Sırat; Murat İçinde Murat.. Sabır HAKK’ a Tevekkül; Sabır HAKK’ a İtimat..

 Son gün olmasın dostum, çelengim, top arabam; Alıp beni götürsün, tam dört inanmış adam.

 Şiir, Allah’ı sır ve güzellik yolundan arama işidir.

 Kader, beyaz kağıda sütle yazılmış yazı. Elindeyse beyazdan, gel de sıyır beyazı.

 Kâfirler Müslümanlığı bizim bu hâlimiz sanıyor, fakat biz Müslümanlığı kendi hâlimiz sanırsak Allah’a ve Resulu’ne iftira etmiş oluruz!

 Konuşsam dilim yanar.. Sussam kalbim…

 Mecnun olup Leyla için çöller aşmıssın ne fayda.. Mûmîn olup Mevla için secdeye varmadıktan sonra..

Memleketler parasızlıktan değil, ahlaksızlıktan çökerler.


Necip Fazıl Kısakürek Sözleri 2

Dostlarımı hiçbir zaman satmadım, çünkü hepsi beş para etmez çıktılar.

Dünya güzel olsaydı, doğarken ağlamazdık. Yaşarken temiz kalsaydık ölünce yıkanmazdık.

 Dağı tanıyan, nasıl tanımaz uçurumu? Madem ki yükseliş var, iniş olmaz olur mu?

 Dipsiz hasrete tuzak, en yakınken en uzak, tadı zehrinde erzak; KADIN!

 Dünya öküzün üstünde derler ama; Dünya’nın üstünde nice öküzler bilirim.

 Eklense de başıma, dünyada kaç baş varsa. Başım, onların hepsi için secdeye varsa.

Ey düşmanım, sen benim ifadem ve hızımsın. Gündüz geceye muhtaç, bana da sen lazımsın.

 Farkı yok, mantarlaşmış bir kayadan, derimin; Yüzümde çizgi çizgi, imzası kaderimin.

 Fikir besler, siyaset öldürür. Siyaset, fikrin kendisi değil; posasıdır.

 Tahtadan yapılmış bir uzun kutu, baş tarafı geniş, ayak ucu dar, çakanlar bilir ki bu boş tabutu, bir gün kendileri dolduracaklar.

 Tam 30 yıl saatim işlemiş ben durmuşum, gökyüzünden habersiz uçurtma uçurmuşum.

 Kalacak kim var ki dost tomarından, ‘O’ var sana daha yakın şah damarından.

 Kadın; Hristiyanlıkta yol kesici bir engel, islamda ise yol açıcı bir kanattır.

 Kendinden geçmek iman, kendinde olmak küfür.

 Kökünü beğenmeyen dal ve dalını beğenmeyen meyve olgunlaşmadan çürür.

 Kadın mezarlığa girerken başını kapıyor, dışarı çıkarken açıyor. Ölüye karşı kapayıp, diriye karşı açmak akıl almaz.

 Kalbimi ve aklımı hep sağ elime verdim. Görevi olmasaydı, sol elimi keserdim.

 İmanın ticaretini yapanda, iman arama!

 İhya etmek için ne kadar ilim lazımsa imha için de o kadar cehalet kafidir.

 İnsanın kazandığı paradan değil, paranın kazandığı insandan korkulur.

 İslamiyet avrupadan gelse müslüman olacaksınız.

 İnsanın sevdiğini kaybetmesi, dişini kaybetmesi kadar ilginçtir. Acısını o an yaşar, yokluğunu ömür boyu.

 Gençliğine doyamadan gitti, derler. Doymak mümkün mü ki, doyup da gitsin. Doymak burada değil. Burası acıkmanın yeri.

Necip Fazıl Kısakürek Sözleri 1

 Necip Fazıl Kısakürek' in  en güzel sözleri , kapak sözleri , sitem sözleri, sevda sözleri, aşk sözleri, özlü sözleri, hasret sözleri, din sözleri, ölüm sözleri, ecel sözleri, hayat sözleri, cesaret sözleri, isyan sözleri ...

Allah dostu odur ki nefsine tek pay biçmez. Kırk yıl bir ekşi ayran özler de onu içmez.

 Akıldan büyük nimet, zekâdan da ağır yük tanımıyorum.

Allah, Izdırabını çektirmediği şeyin, nimetini vermez.

Armut deyip geçmeyin, onun ilk hecesi çoğu kişide yoktur!

Adam olmak cinsiyet meselesi değil, şahsiyet meselesidir.

 Anladım işi; San’at ALLAH ı aramakmış, marifet bu, gerisi yalnız çelik çomakmış.

 ALLAH de ve sus! Başka hiçbir şey söylemeye değmez.

Arı bal yapar, fakat balı izah edemez.

 Ağlayabilmek için ille yılanlı kuyuya düşmek mi lazım? Asıl Dünya’nın en korkunç bir yılanlı kuyu olduğunu anlamak yetmez mi?

 Bir kalbim var ki benim, sevdiğinden burkulur. Kahredenden ziyade, sevilenden korkulur.

 Beni kimsecikler okşamaz madem. Öp beni alnımdan, sen öp seccadem. Bir namazım, bir duam, bir de eski seccadem.

 Hepsi hepsi bu kadar, işte benim sermayem.

 Bu gidişle utanmaktan utanan bir nesil gelecek.

 Bir hadiseyi düşünebilmek için filozof olmaktan başka çare görmemek, düşünme hakkından vazgeçmek değil midir?
 Ben, haritada deniz görmüş boğulmuş. Dokuz köyün sahibi dokuz köyden kovulmuş.

Bir hoşçakala sığdırdı beni, yere göğe sığdıramadığım

 Bu hayatı fazla ciddiye almayın, nasıl olsa içinden sağ çıkamayacaksınız.

 Ben geçmişimi dürdüm, büktüm ve kaldırıp çöpe attım, bu çöpleri ise ancak; kediler ve köpekler karıştırır.

Biz; Ayakları şişene kadar namaz kılan Peygamberin, gözleri şişene kadar uyuyan ümmetiyiz..

 Benim geçmişim bir çöplüktür, çöplüğü ancak kediler ve köpekler karıştırır.

 Bir tohumda; gövdesi, dalları, yaprakları ve meyvesiyle bütün bir ağaç gizlidir.

 Ben Türkiye’yi yerin üstündeki 35 milyon ölünün degil, yerin altındaki 35 milyon dirinin koruduğuna inanırım.

Biz hohlaya hohlaya buz dağlarını erittik; şimdi ortalık çamurdan geçilmiyor.

 Dağı tanıyan, nasıl tanımaz uçurumu? Madem ki yükseliş var, iniş olmaz olur mu?

Devler gibi eserler bırakmak için, karıncalar gibi çalışmak lazım.

Can Yücel Sözleri


  1. •Ağlayanı güldürebilmek; Ağlayanla, ağlamaktan daha değerliymiş.
  2.  •Vedalar acıtsa da, bazen gitmek gerekir.
  3.  •Çaresiz dertlere düştüm, yok mu bunun çaresi ? Var:Yaşamayı ölecek kadar sevmek !
  4.  •Alaturka musikide en çok, Kürdi-li Hicazkar makamını seviyorum. Amma bölücüymüşüm haa!
  5.  •Biz senlen yatmıyoruz ki, yaşamıyoruz da; hep yarışıyoruz, sen mi ben mi? önce kim ölümü öldürecek diye.
  6.  •En uzak mesafe, iki kafa arasındaki mesafedir. Birbirini anlamayan.
  7.  •Bazen her şeyi unutup sadece sımsıkı sarılmak istersin. Ama bir şey hep engel olur. Adı ne mi ? Gurur . 
  8. •Her şeyin sıradanlaştığı bir dünyada bazen kaybetmek en doğru seçimdir. Ve o dünyada en yerinde tercih; vazgeçiştir!
  9.  •Bilmelisin ki… Sevgiyi çabuk kaybediyorsun, pişmanlığın uzun yıllar sürüyor.
  10.  •Toprak gibi olmalısın.. Ezildikçe sertleşmelisin! Seni ezenler sana muhtaç kalmalı ! hayatı sende bulmalı. 
  11. •Seni seviyorum demek değil ki marifet, Önemli olan o kelimenin tüm sorumluluklarını alabilmek.
  12.  •Hem ben sana bir şey söyleyeyim mi: Ben aslında seni görmek filan değil, düpedüz seni istiyorum.
  13.  •Kara kaşlı bir bulut geldi… Gürledi ama yağmadı değil Yağmadı ama gürledi gitti. 
  14. •Seninle olmanın en romantik yanı ne biliyor musun ? Sensiz gecelerde sana söyleyemediklerimi yıldızlara aya anlatmak.
  15.  •Ülkenin, farklı şehirleriydik. ben sürgün yeri, sen başkent. İlk isyan hep sende başlardı. Cezasını çekmek hep bana kalırdı.
  16.  •görmedikçe gördüğün bu mucizeleri, görmedikçe senin gözlerinle evreni, göremiyorum ki dünya gözüyle seni.
  17.  •Sen değildin görüş günü telörgüden görünen, boncuklarla işlediğim sûretindi o senin; Gölgenin güneşe nisbeti, leylim.
  18.  •Dilekçeyim masalar odalar arasında,yürek değil, sol yanımda on altı kuruşluk pul, usulsuzüm yolsuzum… 
  19. •Nasıl ki delik bir ayakkabıyı tamir ettirdiğinizde, yalnızca bir miktar ömrünü uzatmış olursanız; delik bir aşkı onarmaya kalkıştığınızda da, asla eskisi gibi olmayacaktır.
  20.  •Bir deniz anasıdır umut taa suların ortasında, açılır kapanır, açılır kapanır, kapanır kapanır açılır.

Can Yücel Sözleri


  1. •Yeter bee! İstemiyorum artık kimseyi yanımda.. Her gelen biraz daha acıtıp gidiyor nasılsa.
  2.  •Hayatımdan gitmeyi tercih edenler için dönüş seferleri sonsuza dek iptal edilmiştir.
  3.  •Keşke tanışmamıza hiç fırsat olmasaydı , Ve seni hayatıma şeker misali karıştırmasaydım…
  4.  •Gitmek gerekir bazen.. fazla yormadan, daha çok bıktırmadan.. eğer vaktiyse ardına bile dönüp bakmadan. •Bazen her şeyi unutup sadece sımsıkı sarılmak istersin; ama bir şey hep engel olur. Nedir o biliyor musun ? Gurur.
  5.  •En uzak mesafe ne Afrika’dır, ne Çin, ne Hindistan, ne seyyareler ne de geceleri… ışıldayan yıldızlar .. En uzak mesafe iki kafa arasındaki mesafedir birbirini anlamayan.
  6.  •O çocuklar, O yapraklar , O şarabî eşkiyalar, Onlar da olmasa benim gayrı kimim var?
  7.  •Üç harf yanyana kaç şekilde gelir bilir misin? Aşk dersin.. Sen dersin.. Ben dersin.. Sen, ben biter; biz dersin. Gün gelir git dersin.. Peki dur kelimesinden haberdar değil misin? Dur demeyi bilmez misin? Git demek kolay, dur diyebilecek kadar yürekli misin?
  8.  •Sana ihtiyacım var, gel ! diyebilmekmiş güçlü olmak, Sana ”git” dediğimde anladım. Biri sana git dediğinde “kalmak istiyorum” diyebilmekmiş sevmek, “Git” dediklerinde gittiğimde anladım .
  9.  •yalan söylememek değil, gerçeği gizlememekmiş marifet.
  10.  •Ne hayır gelir öğüttüğü undan, sunmadığı somundan taşıma suyla dönen değirmenin.
  11.  •Kendi elinle kazdığın kuyuya, aşk, ufacık bir taş atmaktır. Gürültüsü büyüyünce sessizliğin, marifet, yosunlar gibi susmaktır.
  12.  •Yaşamayı bu soğumuş cehennemde, ölü bir dost gibi içim titreyerek değil sade, yaşamayı yaşamak istiyorum!
  13.  •Geldiğin kadar değil, Göründüğün kadar mutlusun. Ve sakın unutma; Gittiğin kadar değil, Hakettiğin kadar unutulursun.
  14.  •Sen gittikten sonra yalnız kalacağım. Yalnız kalmaktan korkmuyorum da, ya canım ellerini tutmak isterse… •Bir insana zorla sevdiremezsin kendini, Bana güven diyemezsin. O bunu hissetmiyorsa, tek bir söz söyleyebilirsin: Sen bilirsin.
  15.  •Evet Sevgili, Kim özlerdi avuç içlerinin ter kokusunu, kim uzanmak isterdi ince parmaklarına, mazilerinde görkemli bir yaşanmışlığa tanıklık etmiş olmasalardı eğer!!
  16.  •Bu kızmış taşlar,demirler ve dikenli teller arasında, sevgilim, böylesine bir umut çiçeği çorak gözlerimde açan hayalin.
  17.  •Öyle sevmelisin ki beni; bırakıp giderken hayatı, sadece mutluluk olmalı yüzümüzde. Birbirimizi sevmenin gururu olmalı herşeyde.
  18.  •Ölürcesine isteyen beklemez sadece umut edermiş bir gün affedilmeyi Beni affetmeni ölürcesine istediğimde anladım.
  19. •Bilmelisin ki . Yüreğiniz ne kadar kan ağlarsa ağlasın Dünya sizin için dönmesini durdurmuyor. 
  20. •Uykusuzluklar yıkıp geçmezdi, kısacık kestirmelerin ardından, dokunulası ipek ten bir o kadar uzakta olmasaydı eğer.

Can Yücel Sözleri


  1. •Sen kasırgalara dayanmışsın, rüzgârla mı yıkılacaksın..! Başka çaren yok yüreğim, dosta düşmana karşı ayakta kalacaksın.
  2.  •Kuzu gibi olun diyorlar: Büyüyüp ortaya çıkınca, Koyun gibi gütmek için sizi.
  3.  •Bazen dur demek yetmez gidenin arkasından! giden mecbursa gitmeye ve sen mecbursan kalmaya hiç bir söz yetmez.
  4.  •Aşkları da ayakkabılarınız kadar itinayla seçmezseniz, tıpkı ayağınızda olduğu gibi yüreğinizde de NASIR oluşabilir…
  5.  •Yüreğinde aşk olmadan geçen hergün kayıpmış, Aşk peşinden neden yalınayak koştuğunu anladım. 
  6. •Ben gidiyorum dediğimde, ‘gitme’ diyen birini değil, Ben de geliyorum, yalnız gidemezsin! diyen birini istiyorum…
  7.  •Senden ayrılınca anımsadım Dünyanın bu kadar kalabalık olduğunu …
  8.  •Uğruna bir şeylerden vazgeçeceğin insanı bulmak kolay; ama hiçbir şeyden vazgeçmek zorunda kalmayacağın insanı bulmak asıl olay.
  9.  •Tekliyor işte çağın çarkına okuyan çark Ve durdu muydu birgün bu kör, avara kasnak Bir zincir yitirenler bir dünya kazanacak Sen de o dünyadansın sınıfın bil safa gel Hava döndü işçiden, işçiden esiyor yel…
  10.  •Biliyorum suçluyum ve razıyım cezama. Çalmadım öldürmedim, Ama daha kötüsünü yaptım. “Ne yaptım biliyor musunuz ? Tuttum insanları sevdim…
  11.  •Bizimkisi bir aşk hikayesi değildi. Aşk’tı bizimkisi, gerisi hikayeydi …!
  12.  •Aşk da önemli olan aynı elleri tutmak değil, Bi ömür hiç bırakmamaktır.
  13.  •Kimi ölüler bize ne kadar yakın,Yaşayanların birçoğu ne kadar da ölü.
  14.  •Bedenin yükünü ayaklar taşır, ruhun yükünü yürekler.
  15.  •Anılarda kalırdı belki de zamanla ince bel, namussuz çay bile ince belli bardaktan verilmeseydi eğer…
  16.  •Birine verilecek sevgin yoksa, Ona ümit dolu gözlerle bakma!
  17.  •Uslu ayaklarla başlamış yolculuk Yürünmez öyle, bazen durulur,Ve iner erenler katına yorgunluk; Kapanır sükun üzre kitaplar.
  18.  •İnsanı herhangi biri kırabilir; ama bir tek sevdiği acıtabilirmiş.
  19.  •Seninle olmanın en güzel yanı ne biliyor musun? Elin elime değmeden avuçlarımı terleten sıcaklığını taa içimde hissetmek.
  20. •Ha gözlerinle müezzini aramışsın boş şerefede Ha Ankara’daki madara yöneticileri! Onlar da bulmuşlar birer Amerikan mikrofonu Oturdukları yerden okuyorlar ezanlarını.

Can Yücel Sözleri


  1. •İçin yanarken üşümek, Yüreğin kan ağlarken gülmek, Özleyip de sevdiğini görememek.. İşte aşk bu olsa gerek !
  2.  •Gitmek istiyorsa, bırakacaksın.. gitsin ! Aklı seninle olmayanın bedeni yanında olsun ister misin ?
  3.  •Ömür dediğin üç gündür; dün geldi geçti, yarın meçhuldür. O halde ömür dediğin bir gündür; o da bugündür.
  4.  •Aslında Bütün İnsanları Sevebilirdim, Sevmeye Senden Başlamasaydım…
  5.  •Bu gül bir şeyin anısı olacak ama neydi unuttum. Kimbilir belki de sabah sabah yeniden açan umudun.
  6.  •Öyle herkesi sevmeyeceksin.. Seviyorum’ demeyeceksin ! Seni seviyorum’ diyebilmek için gerekirse bir ömür bekleyeceksin.
  7.  •Aşk; herkesi o’na benzetip, kimseyi o’nun yerine koyamamaktır…
  8.  •Sevmek seviyorum demek değil,yüreğinde hissetmektir…Ve aşk yanında olanı sevmek değil, bazen gelmeyecek birini beklemektir.
  9.  •Birini seveceksen, onu herşeyinle sevme. Çünkü bittiğinde; Onu unutamamana değil, unutamayacak kadar çok sevdiğine yanarsın.
  10.  •Kimileri ‘Seviyorum’ der, çünkü ezberlemiştir. Kimileri diyemez, çünkü gerçekten sevmiştir.
  11.  •Bilmelisin ki,gerçek arkadaşlar arasına mesafe girmez. Gerçek aşkların da!
  12.  •Her yürek sevebilseydi eğer ayrılık hiç olmazdı. Her seven yürekli olsaydı zaten ‘aşk’ bu kadar basit olmazdı !
  13.  •İnsana en çok ne koyar bilir misin? Yanyana oturduğun halde, ona hiçbir zaman ‘Seni seviyorum.’ diyemeyeceğini bilmek…
  14.  •Önemli Olan Bir Omuza Yaslanmak Değil; O Omuzda Yaşlanmak. . . !
  15. •Hani iftar vaktine yakın susar ya insan,yokluğun o denli yakıyor beni.Söyle ne. zaman okunur bu ezan, bir yudum su gibi özledim.
  16. •Ona öyle nasıl bağlandın dediler. Ben değil o bağladı dedim.
  17. •Ne kadar zordur aslında sevip de seviyorum diyememek. Görüp görmemezlikten gelmek, yaşadığını bilip de benim için öldü demek.
  18. •Aşk, sabahlara kadar uyumamak değildi aslında. Her sabah uyandığında, yaşamaktan önce onun gelmesiydi aklına..!
  19. •Sebepsiz sevmektir aşk, nedeni olmadan bağlanmak birine. Hatta sarılamamaktır utançtan, Çünkü utanmaktır sevmek aslında.
  20. •Seveceksen, yalnız kaldığında aklına geleni değil, hiç aklından çıkmayanı seveceksin.

Ne olurdu kalpler kırılmasaydı

Ne olurdu, bizlerde yağmur taneleri kadar tertemiz yaşayabilseydik hayatı. Kirletmeseydik tertemiz duygularımızı. Ne kaybederdik ayıplarımızı birbirimizin yüzüne vurmak yerine, örtmeyi deneseydik. Karşınızdakini yaralamak ne kazandırdı ki bizlere bugüne dek. Ne geçti kg elimize sanki? Ne olurdu yağmur kadar vefalı olabilseydik. Biz nasıl yaşarsak yaşayalım, bizim yağmurlarımız yağmaya devam ediyor şehrin üstüne. Herşeyin üstüne.

Akşam Olurken

Akşam olurken, sabaha duyulan özlem kabarıyor içimde ve tutsak kalıyor dönüşü dünyanın, kendi ekseninde. İnsanlar görüyorum yıldızlar gibiler, düşecekler alın terinin peşine sabahleyin, ilk güneş parıltılarıyla. Yorgun gözler, ağaçlar suskun, tüm evren yeryüzüne küskün, hissediyorum. Nice savaşların yurdu Anadolu, rezil rezil dolanıyorum kapında. Yeter ki, yeter ki sen durma. Dön, dön, dön, dön… Akşam olurken; yıldızlar doğuyor, yoksa mavi mi ölüyor, kavramak zor. Ancak şunda kesin fikirliyim ki; ışıklar yeniden canlanıyor. Sohbetler gecenin rengiyle birlikte ortaklaşa bir iş yürütürcesine koyulaşıyor. Kaçak içiliyor yine sigaralar, çaylar kaçak. Kaçak işler de kapıda bekliyor, görebiliyorum. Yasal olmayan ne varsa geceye hasret bu topraklarda. Oysa gece, gündüze gebe sadece ve o da bunun farkında. Farkındalık yalnızca geceye mi özgü? Ya bizler? Ya bizler… Kötülüklere mi gebeyiz, geleceği allak bullak bir çocuğun bu durumdan habersizliği gibi binlerce acılara mı?

YENİ BİR HAYATIM

Çok hata yaptım şimdiye kadar... İnkar etmiyorum!. Ders aldıklarım da oldu; almaya vakit bulamadıklarım da... Duyduklarım doğruysa zaferlerim de olmuş; Ahımı alanlar fatura ödüyormuş!.. İyi ki yapmışım dediğim şeyler de var, keşkelerim de.. Şimdi YENİ BİR HAYATIM var, Yeni insanlarla, yeni yerlerde, yeni zamanda... Eskiler de var, ama çoğu eski yerlerde eski zamanlarda... Geri döndürmek istediğim zamanlar var, engellemek istediğim başlangıçlar... Ama ne yazık ki yazdığım zamana bile geri dönemiyorum... Hayatımdan seneler çalan insanlar iyi ki çalmışlar; iyi ki olmuşlar hayatımda Büyütmüşler beni!. Hafızamdan silmek istediğim görüntüler silemediğim sözler var.. Duymamış olmayı denediğim ama duyduğum, Kimilerinin gözüne sokmak istediğim "Gerçekler" var!. "Bende saklı kalmasını doğru bulduğum Ve hepsinin bir yeri zamanı olduğunu bildiğim, İçimde tuttuğum çok şey var!.."

FAKİRİN ZENGİNLERE FAYDASI

Fakir,zenginin doktoru,temizleyicisi,elçisi,koruyucusu ve şefaatçisidir. Doktorudur; zira zengin hasta olduğu zaman fakirlere sadaka verir ve bu sadakası sebebiyle hastalığından kurtulur. Temizleyicisidir; zira zengin sadaka verdiği zaman fakir dua eder. Bu dua ile günahlarından temizlenmiş olur.Ayrıca malı da haramdan temizlenmiş olur. Elçisidir; zira zengin ölmüş olan ana babasından veya akrabalarından biri için fakire bir sadaka verse, sevabı ölüye ulaşır. İşte fakir, zengin ile ölen yakınları arasında elçisidir. Koruyucusudur; zira zengin bir sadaka verse fakir ona dua eder. Bu dua sebebiyle zenginin malı korunur.

Mahrem Den

Çünkü böyle bir şeydi donmak. Bitmeyen bir ölüm.. Ne noktalamak sürmekte olanı ne hazırlanmak gelmekte olana ; ne bir son hayata ne de bir başlangıç bir başka zamana... sadece ve sadece uzayıp giden bir akış, buradan uzağa... çünkü böyle bir şeydi donmak yani akmak yani akarken durmamak, yani duramamaya akmak. eşiksiz, merhalesiz, zahmetsiz. e böylesine akışkan olduğu için, insanın kanını çekerken canını acıtmayan tek ölümdü donmak. Hayatın son bulmayacağına dair sıcacık bir avuntu yayardı bu kesmiş avuçlarından. Üstelik kendide inanırdı inandırdıklarına. Aslını inkar varlığına isyan eden tek ölümdü donmak. kısık sesiyle mırıl mırıl konuşuyordu kurbanının kulağına . Coşkuyla anlatırdı yalanlarla örülü hikayesini. Sonra durup aniden susar , hikayeyi yarıda kesip gitmeye yeltenirdi. Kurban telaşla sarılırdı sıcacık avuntu yayan buz kesmiş avuçlara; gitmesine izin vermezdi. Öldürürken kurbanının rızasını alan tek ölümdü donmak..

Neyi çağrıştırıyor bu gülüşler

Her zamankinden daha beter bir gün, daha rezil, daha lanet olasıca... Sokakların beni yalnızlığa terkettiği, yalnızlıkların ise yüzüme bile bakmadığı kahrolasıca bir gün. Oysa ne umutlarla yürüdüm bu dar sokaklarda, hangi sevgi yüklü düşlerle koştum, hangi çığlıklarla düştüm...  Eskidendi düşerken gülmek, acıyı unutup çocukça bir oyun havasında ağlamak. Yok artık karanlıklarda erkekçe oyunlar oynamak, korkuyorsam " korkuyorum... " Bu en rezil dakikalarda, annesini kaybetmiş bir çocuğun annesini bulma sevincine şahit oluyorum ve en az o çocuğun yüzündeki tebessüm kadar gülümsüyorum bende. Koşup sarılıyor sıkıca annesine büyük sevinçler içinde; oysa az önce annesini kaybetmiş bir çocuktu o. Nasıl ağladığını bana bile unutturdu o an ki sevinci. Kimseler, kimseler görmedi, yalnızca ben gördüm. Kayıp bir sevginin nasıl umutla beklendiğini..

Ruhlar Renksiz

Bugün itibariyle üstün olabilir misin? Bunu kabul ediyorum. Sana karşı çok zayıf olduğumu hissettirdim. Açık verdim. Seninle mücadele taktiklerimi iyi geliştiremedim. Ve sen bunları kullanmak zorundasın. Bana acımanı da istemiyorum. Tüm tedbirleri gözden geçirmen gerekiyor. Bunu çok iyi biliyorum. Birde senin farklılığın var. Nasıl çözmek gerekir diye, seni sorguluyorum. Bu arayış içindeyim. Uzun nefesler alıyorum. Sende bir ölümsüzlük var. Ben ise bir ölümlüyüm. Ölüm dehşet bir şey, korkutuyor beni. Buna da yabancıyım. Titretiyor ellerimi. Titriyorum, tüylerim diken diken, ince uzun bir hat çizilmiş, kendinden akıveriyor. Bazen donuk, bazen sıcak geziniyor içimde. Ürkütücü bir renkte... Senin hırçınlığın var. Yaman bir akışın var. Engel tanımıyorsun. Engeller sana dayanmıyor. Geri dönüşü olmayan bir ilerleyişin var. Bu gücü kimden, nasıl alıyorsun? Kim yönlendiriyor seni? Nasıl bu kadar farklı oluyorsun? Kim yarattı seni? Kim büyüttü, kim... ? Gel git ler arasında boğuluyorum. Kararıyor gözlerim. Tükeniyor enerjim. Toparlanmam gerektiği çok açık. Yoksa yenilecek miyim? Bunları seziyorum. Başarı için akıcılık gerekiyor. Kalıpları kırmak, rengârenk çiçekleşmek... Güçlü olmak istedim artık. Ama çaresizdim. Bunu kabul ediyorum. Ağrıma gidiyor böyle yaşamak, ama yaşıyorum... Bir ben mi böyleyim? Ya diğer canlılar, ya diğer yaratıklar hepsi böyle mi? Açılmak istiyorum, mezarları delmek, gökyüzüne uzanmak ve seyretmek. Ya böyle olacak ya da... İnsanlar arasındayım. Hepsi böyle. Hepimiz böyle. Çok sıradan, kalıpları kırmamış. Renklere bürünmemiş, sadece elbiseleri renkli. Ve renkli olduklarını zannediyorlar. Ruhlar renksiz, yasta, çözümsüz, ölçüsüz... Umuda yolculuk yok, yaşam olduğu gibi devam ediyor, hep aynı ve sıkıcı. Tekrar, tekrarı getiriyor. Bir gün diğerine ne kadar benziyor. İşte bizim farkımız bu. Sen değişkensin, sen farklısın. Bizler neden böyleyiz? Evet, neden? Yaşamını, yalnızca itiraz üzerine kuran kişiler için, amaç diye bir kavram yoktur. Bu mu neden?

BEN OLMAYI SEÇTİM

BEN OLMAYI SEÇTİM....!!! Susmayı öğrendim çok konuşanlardan... Alçak gönüllü olmanın erdemini tattım çok bilmişlere inat...Gerçekten bilenlerin az konuştuğuna şahit oldum sessizce... Her yaşananın sadece bir deneyim olduğunu kavradım...Değmeyenlere çok anlam yüklemenin ruhuma verdiği zararı keşvettim... Kendim olmayı seçtim başkalarından alınmış parçalardan oluşmayı değil... kendi hayatlarını YÖNE...TEMEYENLERİN diğer hayatlara müdahelelerine güldüm sadece!!... Kokuşmuş zihniyetlerin yalan gülümsemelerin içinde yer almaktansa uzaktan onlara seyirci kalıp İNSANLIĞIMI korumayı öğrendim.. Varlığımı hakedenleri hayatıma dahil etmeyi' haketmeyenlere hoşçakal demeyi' Bu uzun yolda yalnız yürümeyi öğrendim..

Ne Kadar Düşünüyoruz

Düşünmek bir birey için en önemli özelliği olmalı.Çünkü hiçbir maliyeti yok ve kendi insansıl yapısı ile köprü konumundadır. Peki ne için düşüyoruz?? Neden düşünmeden hareket etmiyoruz? Ve birşeyi uygulamadan önce yeterince düşünüyormuyuz? Aslında bunlar da düşünmemiz gereken başlıca konulardır.Vücudumuzun en hareketsiz bölgesi gibi de dursa beyin organımızın günde milyonlarca bilgiyi tarat,araştırır belli bir konuda bize yol gösterir.Bana göre aslında hayatta kişisel olarak tek yol gösterici soyut varlık düşünmektir.Bizi düşünmeye zorlayan hayatta birçok konu vardır.Bunlar yaşanmış bazı konular hakkında olsun,yaşanmamış konular olsun birçok şey bizi düşünmeye iter. Peki ölüm'ü düşünüyormuyuz? Ahireti,Kabir azabını ? Başımızı yastığa koymadan önce ölümü düşünelim.Hayatımızı ve yaşamımızı düşünelim.Bu fani hayattımızda ölene kadar yaptığımız iyilik ve kötülükleri düşünelim.Kendimizi masayı yatırıp neleri yapıp,neleri yapmadığımızı ? Düşünelim,hep düşünelim ki doğru yolu bulmaya bir adım daha yakın olalım . .!

Umudum tutuklu kalıyor ışığına...


Aslında bu Sensizlik yok mu diyecektim ama Sensizlik yine de yalnızlık oluyor benim için. Bohem bir hayat mi düşlerimdeki... Varsın olmasın sen olmayacaksan. Şimdi günün ilk ışıklarını bekliyorum. Merhaba derken yeni güne, sende geleceksin yeni günle birlikte, biliyorum... Kızıllıgında geleceksin gökyüzünün. Tutunca ellerini, seninle kocaman bir dağ gibi dik dururcasına kallavi oluyor yüreklerimiz. Hasretin zindan olsa da, ışığım yine gözlerinden parlıyor... Ve umudum tutuklu kalıyor ışığına.

Bir Yıldız Ki Hesap Sorar

Paylaştıkça çoğalan yaşamı
Damarlarımda gezdiren tutku,
Yitik bir sevda adı altında
Alevlenen gülüş tanecikelerimi
 Ve cesaret dolu haykırışlarla
 Beslediğim acı ağıtları,
 Kimi zaman savurur sonsuz maviye...
 Şimdi bir yıldız ki hesap sorar,
 Gül açsada bedenlerimizdeki
 O kokusuz, renksiz
Ve kırılgan çiçeklerimiz...
 Önce bu ağır köpek yalnızlığımız
Ve ardından dağılan toz bulutları
 Toz bulutları ve yalnızlığımız
 Ve kanayan yaralarımız terketti
 Usulca yüreğimizde söylenen
 Ve gün gelip çığlıklarla düşen
Çığlıklarla ağıtlarımıza düşen
Yağmur ve kar terketti gecelerimizi...
 Yas tutar gökyüzü, oğullarının ardından
 Ağıtlarımıza çığlıklarla düşen "yağmur" ve "kar" ın ardından
 Özlem yüklü türküler yakarak,
 Ölüm diye yazılır ay zirvesine
 Gecenin ürkütücü karanlığına Ve sessizliğine...

Bir Ömre En Çok Bir Aşk Sığar

Biliyorsun yaşanmayan duygulardır en çok insanda özlemler uyandıran. Oysa bu özlemlerin yaşandığında seni nasıl yaraladığına da bizzat tanık oluyorsun. Ne yalan söyleyeyim anlattıklarından bende arta kalan sadece sana biraz üzülmekti. Oysa şimdi hayallerimi yönlendiren o büyük düşün sahipliğine kuşananların ne büyük bir çıkmazda olduklarını görüyorum, hayır görmüyorum adeta yaşantılarımızla mağrur kalıyorum. Biz seninle benzer iyiliklerin ortak suçlularıyız. Aynı yanılmışlıktı ömrümüzün altına imza atan. Yoruldum ve en çok korktuğum bir daha sevebilir miyim? i kendime sorduğumda aldığım yanıt oluyor. Şunu bilmeni istiyorum “bir ömre en çok bir aşk sığar” Gerisine asla yer yoktur. Çünkü o kadar sıradanlıklar var ki hayatımızı yönlendiren, sadece bir kez yüreğimizin onları kandırabileceği kanısındayım. Bir kez uzattım elimi gül koksun diye bedenlerimiz. Ama yanıldım ve hep yenildim. Şimdi içsel bir ölümden arta kalan bedenimi taşımanın yorgunluğundayım. Ve söyleyeceklerim bitmek üzere hayatım gibi... Ben sevdayı öğrendiğim ustalarımı haykırışlarla uğurladım sonsuzluğa. Ama şimdi görüyorum ki onlar hep birer yalnızı yaşamışlar. Çünkü şimdi onların bıraktığı kılıcı kuşananlar; deryalar kadar uzaktırlar sevdaya... Oysa bir tek, sevdanın önünde eğildi ince ve bir bir düşen bedenleri, bir tek ona çekemediler kılıçlarını. Sevda mevsimine getirmek için dünyayı, yürüdükleri o macera şimdi mide bulandırıcı bir kirlilikle pazarlanıyor, demli çaylar eşliğinde... İşte Gözüm sanırım ikimizin ortak acısı burada. Çünkü biz burada durulduk. Burada anladık bu hayat, bu sevda daha fazla yol kat edemez. Bu kadar suçlu iş başındayken. Haydi, susalım şimdi! Nasılsa aynı denize akıyor ve akacak nehirlerimiz, nasılsa aynı yanılgılara kanıyor yüreklerimiz. Haydi, sus ve sadece sabahı bekle. Nasılsa kızıllığın tekrar dağları şenlendirmesi yakındır, ben görmeyecek olsam da... Saatlerce süren bir susuşu yaşadık son kez. Sonra sırtlanıp aramızdaki mesafeyi kimsesizliğimize doğru yürüdük, tek kelime etmeden...

Bir gün onunla'dan bir kısım... " Hızla ilerleyen günler "

Yeni mahallenin gösterişsiz sokaklarında, gösterişsiz evlerine baka baka, aynı zamanda anlayamadığım insanlarının arasında yürümek kadar keyif veren bir iş yaptığımı iddia edemem henüz. Dört haneli rakamlarla ifade edilen sokakları birer birer geçiyorum. Çoğu boyasız, çoğu sıvalı evlerden oluşan 4057 numaralı sokak çocukluğumun büyük bir kısmına sahne olmuştur. Buradan her geçtiğimde o günlere döner, küçük bir hayal evreninde nefes alırdım kısa süreliğine. Okula giderken izlediğim yol her zaman gittiğim yol değil bu sefer. Farklı yönlere giriş yapar, aniden başka bir sokağa dalarım çoğu zaman, bu sabah olduğu gibi. 4084 numaralı sokak da, aslında fiziksel olarak, dışardan baktığım zaman biraz ürkütücü ve oldukça fakir görünümlü olmasına rağmen çoğu kez buradan geçmeyi bana bir artı olarak neticelendirdiğim nitelikler arasında yer alıyor. Sokağın en karmaşık yerlerinde, çıplak ayakları ile yağmur suyuna basan çocuklar, bana Güneydoğu illerinden bazı coğrafyaları anımsatıyor. Belki de bu sebeptendir bu çocukları her gördüğümde aksatmadan gülümseyerek, onlara sıcakkanlı bir şekilde yaklaşmam. Aslında mahallemizin her bebeğine, her çocuğuna, her insanına bu şekilde tebessüm ederim ama bazılarının bu değeri hak etmediği kanısına yıllar öncesinden vardığımdan bu yana, çoğu kişiye mesafeli yaklaşırım. Yeni mahalleden yaklaşık altı dakikalık bir yürüyüşten sonra çıkıyorum. Ana yol üzerinden devam ediyorum. Cadde oldukça kalabalık; hızla geçen arabalar, uyku dolu gözlerle sabahın bu saatinde kalkmak zorunda olmalarına binlerce küfür savuran insanlar, kuşlar, ağaçlar ve ben. Ben, yürüyorum ve yaklaşık yirmi dakika daha yürüyeceğim. Evden çıktıktan dört dakika sonra otobüs durağına varmama ve otobüsün beni hemen okulun önüne indirecek olmasına rağmen, çoğu zaman yürümeyi tercih ediyorum. Yürümek, insanları izleyerek, onların o an kafalarından neler geçirdiğini çözmeye çalışarak ya da şu an nereye gittiklerini tahmin etmeye çalışmak daha mantıklı geliyor. Bu tip tatminler ile birlikte her gün aynı şekilde devam ediyorum kentin sokaklarında yürümeye. Okula vardığımda ise zaman dediğim kavramın nasıl geçtiğini anlayamıyorum işte. Burada dünya öyle farklı ki, sokaktaki kadar basit ve cevapsız sorularla birlikte tükenmiyor gün. Yüzlerce insan arasında hangi konumda olabileceğimi bilmek bir bakıma artı katarken bana, diğer yandan insanların gözlerinde bir kendini beğenmişlik havası da katabiliyor. Bu da ister istemez aramızda iletişim kopukluğuna sebep oluyor. Yaklaşamıyorum bu şekilde yargılayan insanlara. Onlar her zaman kendilerinden kopuk, saçma kişiliklere bürünmüş insancıklar olarak kaldılar hayatımda.

HOŞGELDİN

Kapanmamış yaralarım vardı,sevdadan yana..enkazı kaldırılmamış göçü...klerim ve O göçükler altında kalan,,sayısız düşlerim vardı...toplu bir mezarlık gibiydi yüreğim,,sayısız yarınlarımın gömüldüğü..ne bir umut,nede bir heves kalmıştı yaşamaya dair,,sayısız intiharın eşiğinden dönüşlerim vardı...yaşamak zorunda olduğu için,,yaşıyormuş gibi görünen,,anlamı,,gayesi,,umutları olmayan bir bedendim...yüreğimin MİSAFİRİ,,yarınlarımın BAYRAMI,,gözlerimin PERDESİ,,gökyüzüne gözlerinin resmini çizdiğimde,,yıldızları düşüren güzel gözlüm,,HOŞGELDİN...duamın ardındaki aminim,,HOŞGELDİN,,doğumla ölüm arasındaki ömrüm,,HOŞGELDİN,,gülüşüne kurban,,gözyaşına öldüğüm,,HOŞGELDİN...

Sevdamin Çığlikları

Akşami bekleyip karanlığa gizliyorum gözyaslarimi her gece...
Senle güneşi beklerken,martı sesleriyle arşa yükselirdi eski sevdamin çığliklari..
 şimdi yoksun gün dogmadan gideceğim..
görmesinler senden kalma gözyaslarimi...
görmesinler senin olduğumu...
Ve gözyasim Islak,senden kalma...
Gurura yenik bir azap sevdam....

HİÇ BİR ZAMAN GEÇ DEĞİLDİR

Okulun ilk günü, profesör kendisini tanıttıktan sonra, daha önce tanımadığımız birisiyle tanışmamızı istedi. Ben etrafıma bakınırken omzuma yumuşacık bir el dokundu. Döndüğümde karşımda yüzü kırış kırış yaşlı bir kadın gördüm. "Merhaba, Ben Rose!" dedi. "87 yaşındayım. Eh, tanıştığımıza göre seni kucaklayabilir miyim?" Güldüm. "Elbette!" dedim. O bana bir nine sıcaklığıyla sarılırken kulağına şakayla: "Bu kadar genç ve masum bir yaşta üniversitede ne işin var?" diye fısıldadım. Kahkahayla cevapladı sorumu: "Buraya zengin bir hoca bulup evlenmeye, birkaç çocuk doğurmaya geldim. Sonra emekli olup dünya turuna çıkacağım!" "Hayır hayır ciddiyim!" diye atıldım. Bu yaşında onu üniversiteye getiren şeyi öğrenmek istiyordum. Açıklaması basitti: "Hep üniversite eğitimi almak isterdim ve şimdi de alıyorum!" Dersten sonra kantine gidip, birer sütlü çikolata içtik. Hemen arkadaş olmuştuk. Ertesi gün ve ertesi üç ay, sınıftan hep birlikte çıktık ve hep birlikte kantine uğradık. Öyle akıllı ve öyle deneyimli ki, onu dinlemekle, derslerden daha çok öğrendiğimi hissediyordum. Sömestr boyunca Rose kampusun gözbebeği oldu. Nereye gitse etrafı çevriliyor, çok çabuk arkadaş ediniyordu. İyi giyinmeyi seviyor, diğer öğrencilerin ilgisini çekmeye bayılıyordu. Rose hayatını yaşıyordu. Hepimizden daha canlı, daha dolu yaşıyordu. Dönem sonunda, hepimize hitap eden bir konuşma yaptı Rose. Orada bize verdiği dersi unutmama imkan yok. Konuşmasını önceden hazırlamış ve bir yoğun karta kocaman kocaman yazmıştı. Elinde bu deste ile kürsüye yürürken, kartları elinden düşürdü. Konuşma darmadağın olmuştu. Şaşkın, biraz da utanmış halde, mikrofona doğru eğildi: "Ne kadar beceriksizim, değil mi? Özür dilerim. Çok heyecanın sonucunu görüyorsunuz. Şimdi bu kartları toplasam bile onları yeniden sıraya koymam mümkün değil. Onun için ben en iyisi sizlere aklımda kalanı söyleyim, olur mu?" Biz kahkahalarla gülerken, o bardaktan bir yudum su aldı ve konuşmasına başladı: "Yaşlandığımız için, yaşamaktan, hayattan tat almaktan geçemeyiz. Bunlardan vazgeçtiğimiz için yaşlanırız asıl. Genç kalmanın, mutlu olmanın ve başarıya ulaşmanın bir kaç sırrı var sadece : Her gün gülmek, yaşama katacak mizah ve anlam bulmak. Bir rüyanız olmalı mutlaka. Rüyalarınızı kaybettiniz mi, ölürsünüz. Etrafımızda bulunan pek çok kişi ölü aslında ve bundan kendilerinin bile haberi yok. Ayrıca, yaşlanmakla büyümek arasında pek çok büyük bir fark vardır. Eğer 19 yaşındaysanız ve hiç bir şey yapmadan, hiçbir şey üretmeden bir yıl sırtüsü yatarsanız, sadece bir yaş yaşlanır, yaşınız 20 olur. Ben 87 yaşındayım ve ben de bir yıl hiçbir şey yapmadan, hiçbir şey üretmeden sırtüstü yatarsam, 88 yaşımda olurum. Herkes bir yılda bir yaş yaşlanır. Bunun için özel bir yetenek ya da bilgiye ihtiyaç yoktur. Oysa bir yaş daha büyümek için, mutlaka bir şeyler yapmak, üretmek, kendini geliştirecek fırsatları bulmak ve kullanmak gerekir. Asla pişman olmayın. Biz yaşlılar, genelde yaptıklarımızdan değil, yapmadıklarımızdan pişman oluruz çünkü. Ölümden korkan insanlar, pişman olanlardır. Pişman olmaktan korktukları için hiçbir şey yapmayanlardır." Sonunda, Rose yıllarca önce başlayıp, ara vermek zorunda kaldığı üniversiteyi çok iyi bir derece ile bitirdi. Mezuniyet töreninden 1 hafta sonra, uykusunda, huzur içinde öldü. Cenazesine iki binden fazla üniversite öğrencisi katıldı. Yapabileceğimiz her şeyi yapmak için asla geç olmayacağını hepimize canlı biçimde öğreten bu muhteşem kadının ardından gözyaşı döktük. Rose'un öğretisi aslında dünyanın bütün üniversitelerinde zorunlu ders olmalıydı: "Çok geç diye bir zaman yoktur!"

Okuma Zevki Üzerine

Okumak nasıl böylesine sınırsız ve bir o kadar da haz dolu bir etkinlik olmayı başarabilmektedir? İnsan kitap okumak yerine neden tembelce eğlenmeyi seçemesin? Bunun yanıtı bir bakıma hem kitapların insanı içselleştirebilen o doğasıyla ve aynı zamanda hayatın yüzeyini şöyle bir sıyırıp geçerek, yaşamımızın narinliğine vurgu yapabilmesinde saklıdır. Odamızın en rahat köşesinde keyifle oturup, elimizdeki kitabın büyülü satırlarına dalmışızdır. Güneş ışınlarının, odamızın açık kapısından veya ışık engellemek amaçlı stor çekili pencerenin bulduğu boşluklarından içeriye süzülerek, oda içinde biriktirdiği o ışık tayflarının bizde yarattığı his, sanki okuduğumuz kitabın o andaki atmosferinin gerek duyduğu son eksikliği de tamamlar. Okumaya devam ederken bizi neredeyse gerçekten sarhoş eden yeni bir kaç büyülü tümceye rastladıktan hemen sonra; gökyüzünde rastgele oyunlar oynayan birkaç gaz bulutu kütlesinin güneşin önünden geçmesiyle beraber, güneş ışınlarının odamızın içerisinde yarattığı bu ışık huzmesinin yavaş yavaş silinip yok oluşunun kozmolojik kökenli o değişim anını yakalarız ya; (Benim için en değerli ve özel anlardan biridir bu an) bu görsel şölen tam da okuduğumuz kitabın yine duygusal atmosferine atfedilmiş bir lutuf gibi gelir insana. "Bütün iyi kitapları okumak" diye söz eder Descartes ve devam eder: "...Bu kitapların yazarı olmuş geçmiş yüzyılların en değerli insanlarıyla konuşmak gibidir." Okuma sırasında sayısız hisler içerisine girme ve hafifçe şaşkın kendini iyi hissetme hali sağlıklı bedenlerimizin ta derinliklerinden kanatlanıp okurun hayalleri çevresinde bal kadar tatlı ve altın rengi bir zevk yaratır. Bir yığın özgün ve güçlü düşünceyi okumaya dahil etme sanatı da okurun, ruhun düşünceler düzeyini aşmasında; bulunduğumuz sahtelik boyutunun gerçeklik boyutuna yükselişi için gereksinim duyduğu enerjiyi ve çabayı sağlar. Okuduğumuz her satırda ifade edilen, bizim gördüğümüz, hissettiğimiz fakat bir türlü dile getiremediğimiz o hisleri ustaca bir fark edişle açığa çıkarabilen yazarlarla o anlarda özel bir bağ kurarız. İşte yazarların en önemli farkı da buradadır. Biz görürüz ancak onlar fark eder. Bizim bakamadığımız yerlerde gördükleri güzellikler, bizim üşenerek, sakıncayla kendimizi geri çektiğimiz o anların atomik detayına inebilmelerinin bizde yarattığı karşıtlık ve zıtlık acı verici olabilir.(Bu durum bize ironik bir biçimde keyif te verecektir.) Fakat sıkılganlığın ve keyifsizliğin stratosferini boyladığımız zamanlarda ve özellikle zihnin darmadağın ve bölük pörçük anlarında bu gereksinim duyduğumuz enerjiyi sağlamak amacıyla, genellikle kendimizi gerçekliğimizle ters düşeceğini hatırlatacak şeylere; öfke, çaresizlik, amaçsızlık, kaygı, endişe gibi duygulara yöneltiriz. Bir kitabın sayfaları arasında geçen yolculuk ise yazarın engin bilgi donanımı, tecrübeleri, bilgeliği ve yaşanmışlıklarıyla örülü sentakslar aracılığıyla, titiz bir incelikle önümüze sunulur. Dahası zihnin tutsaklık labirentinde olduğu (2 tümce öncesinde bahsettiğim) hayıflı anlarının yavaşça silinerek, yok oluşunun dayanılmaz hazzını sayfalar arasında yaptığımız metaforik seyahatimizle yakalarız. Proust'a göre okumada, dostluk aniden başlangıcındaki saflığına kavuşur. Kitaplarda sahte sevimlilik yoktur. Geceyi bu dostlarla geçiriyorsak bu gerçekten istediğimiz içindir. Proust'un demeye getirdiği, okumak; çekildiğimiz bu inzivada sohbetleri ile canımızı sıkan, hem aylaklığın ağırlığından hem de palavracı neşenin ve komikliklerin tuzağına düşen lafazan arkadaş ve dostların basiretsizliğinden bizi koruyacağıydı. Kitap zevki zekâ ile birlikte artıyorsa ki görüldüğü gibi bu zevkin tehlikeleri de zekâyla birlikte azalır. Örneğin zekâ kendi kişisel işleyişine bağlı kılmayı bilir. Okuma, onun için eğlencelerin en soylusundan, özellikle en soylulaştırıcısından başka bir şey değildir, çünkü sadece okuma ve bilme yoluyla zihin "en görgülü hali”ne kavuşur. Duyarlılığımızın ve zekâmızın gücünü ancak kendi içimizde, ruhsal yaşamımızın derinliklerinde geliştirebiliriz

Yalnızlıktan Bir Mesaj

Yalnızlık hakkında büyük alman filozof Schopenhauer kadar tecrübem ve bilgim olmasa da bu olgunun zayıf bir taslağını yapacağım. Bu metnim basit bir önermeyle başlıyor: yalnızlığın sanıldığı kadar acı verici ve kazançsız bir durum olmayabileceği içgörüsü ile. Siz de eğer yalnızlığı melankolik ve üzüntü dolu bir his olarak görenlerdenseniz, bu mantıksal katılığa ironik bir eleştiri getirmek için izin istiyorum. Günümüzde kaygı ve endişelerimizden arınmak, yalnızlıktan uzak durmak çok kolay; ancak yalnızlığın aslında bir mutluluk olduğuna inanmak belki de hiç olmadığı kadar zor. Şimdi eğer izin verirseniz ve yapabilirsem, yalnızlıkla birlikte hayatımızın üzücü bir şekilde ikiye bölünüşü ile ilgili nedenlerine bakmak istiyorum. Neden bu yalnızlık krizlerimizin kurbanı oluyoruz; sessizce yastıklarımıza gömülmüş ağlarken? Bunun nedeni yüksek olasılıkla yalnızlığı kurnazlıkla bertaraf etmek ile ilgili veya Freudyen bir bakış açısıyla değerlendirirsek eğer; insanın doğasındaki arzu ve bitmek bilmez isteklerinin yanında, korku içgüdüsüyle enkazlaşan ruh ve zihin, tüm bunların patolojik sonuçlarından biri olarak bu yoksunluğu yalnız kalamama istenci ile bastırarak gidermeliydi. Fakat sormak istediğim soru şu; ne sebeple yalnız kalabilmeyi varlığımızın değişmez, vazgeçilmez niteliklerinden biri olarak kabullenmeyip, tam karşıt bir durumla kendimizi baş başa bırakma eğilimindeyiz? İnsan kendini yalnızca Freud evreninde görür de kendi hür benliğini yok sayar ise; tek doğruyu mu yapmış olur?

Noel - Noel Baba ve Biz

Hemen hemen tüm dünyada kutlanan Noel bayramı ve bu bayramın timsali olan uydurma şahsiyeti Noel Baba hilafetin en son hüküm sürdüğü topraklarımızda da ne yazık ki uzun yıllardan beri nüfuzunu göstermektedir. Bugün ülkemizde nereden geldiği belli olan kökü Hz. İbrahime dayanan kurban bayramına bile hayvan katliamı adı altında protestolar artarken 4 günlük bayramımız bize zehr etmeye çalışılırken aralık ayının 25 inde başlayıp ocak ayının 6 sına kadar her türlü rezilliklerle kutlanan noele neden kimse ses çıkarmamaktadır. Ülkemizde noel adı altında kutlama yapanlara siz hangi dini yada milli bayramımızı kutluyorsunuz diye sorduğumuzda buna masumanece bir kılıf olarak ‘’Efendim biz sadece bir yılın bitişi, yeni bir yılın başlangıcını kutluyoruz’’ bahanesiyle cevap vermektedirler. Biz biliyoruz ki bunlar daha neyi kutladıklarını bile bilmemektedirler. Bu yaptıkları batı özentisinden ve onlar gibi olma çabasından öte bir haldir. Bu halin sebebi masaya yatırıldığında işin içine tarihi, siyasi ve şer güçlerin yol açtığı pek çok sebep girmektedir. Ancak bunlardan önce noelin peydah oluşunu bilmemiz ve günümüzdeki noelin dünyaya nasıl dikta edildiğini anlamamız lazımdır. Her ne kadar noeli bir hristiyan bayramı ve noel babayı da İsevi bir figür olarak bilsek de aslında durum hiç de öyle değildir. Olayın iç yüzü Perslere ve Eski Mısır’da firavunlara kadar uzanmaktadır. Roma döneminde güneşe tapan persler 25 Aralık tarihinde güneş tanrısı mithraya hediyeler sunarlardı. Çünkü o günden itibaren gündüzün uzamaya başlaması geceye karşı zafer olarak algılanır o günü bayram olarak kutlarlardı. O gece mithraya bir boğa kurban edilerek şükranlarını sunarlardı. Mısırda da bunun değişik bir versiyonu güneş tanrısı amon-ra için söz konusuydu onlarda 6 ocak tarihini amon-ra nın doğum gününü kutlarlardı Roma İmparatoru Avgustus bu pagan geleneğini benimseyip 25 Aralık tarihini Roma’nın milli bayramı olarak ilan etmiş Hristiyanlığın kabulunun akabininde bu tarih hristiyanlığın kutsal günü haline dönüşmüştü. Bu pagan inanışını iseviler benimsemiş olup Haz. İsanında güneş tanrısı mithra gibi bir mağarada doğduğuna ve perslilerin yüzyıllar önce buna inanıp aslında bunu kutladıklarına iman ettiler. Buna binayen 754 tarihinde roma imparatorluğu 25 aralığı yeni yılın başlangıcı ve Haz. İsa’nın doğum günü ilan etti. Lakin iseviler de kendi içinde ikiye bölünüp Roma Kilisesine karşılık olarak Mısırlı hristiyanlar (doğu kilisesi) firavunların geleneğini sahiplendiler bu yeni yıl anlayışını ve Hz. İsa’nın doğum gününü 6 Ocak olarak benimsediler. Bir uzlaşma yolu olarak 25 Aralık – 6 ocak tarihleri birleştirilerik tatil ian edildi. İşte durumun vehameti çok tanrılı putperestlerin ibadetlerinin Hristiyanlığa geçişi ve akabininde bize kadar gelmesi bizim de benimsemiş olmamız. Bugün tüm dünya bilerek yada bilmeyerek paganizmin bir geleneği çok tanrılı dinin ibadetini icra etmekte bunu devam ettirmektedir. Ne yazık ki bunun içine biz de dahiliz. Noel Baba olayına gelince bu çok sonraları ilave edilmiş bir figürdür. New York’lu bir Protestan edebiyat hocası olan Clement Clark Moore’un hayalinden çıkmış biri… Bu yazarımız 1822 de Noel Gecesi adında bir şiir yazar ve şiirinde Aziz Nicolas’ı şu şekilde betimler : ''bembeyaz sakallarıyla ve ren geyiklerinin çektiği bir kızakla heybesinde oyuncak taşıyarak evlerin bacasından girip çocukları sevindiren iyi bir adam.'' işte noel baba böyle ortaya çıkmıştır. Aziz Nicolasa gelince hakkında pek bilgi yoktur 270-343 yılları arasında Anadolu’da yaşadığı bilinmekle beraber başı her dertte olana yardım ettiği bilinir. Bazı efsanelerle anlatılıp ve C.C Moore nin yardımıyla evrimleşerek noel baba olup günümüze kadar gelip bacalardan beklenmeye başlanmıştır. Tarihimizde noel baba kadar örnek alıp benimsemediğimiz hikmetli büyüklerimiz o kadar çok ki insan ne diyeceğini şaşırıyor. En azından bir Nasreddin Hocayı noel baba kadar benimseseydik bugün onun kıssalarını gülmek için değil düşünmek ve bir hikmet aramak için okurduk. İşte noelin ve noel babanın meydana çıkışı ve günümüze kadar gelip çok tanrılı bir inanışın ibadeti olarak önümüze koyulup bizim bunu benimseyip kutlama maceramız. Müslüman-Türk arkadaşım kendine sormalı: ‘’ben ne yapıyorum neyi kutluyorum neyin ibadetini yapıyorum’’ diye.. Yoksa yine aynı bahane ardına mı sığınacak ‘’bir yılın bitişini yeni bir yılın başlamasını kutluyorum’’ diye..